💙
Yemekten sonra annemin mutfağı toplamasına yardım ettim. Murat da etrafta dolanıyor, yemekleri saklama kaplarına koyup dolaba yerleştirirken ayağının altında dolanmamdan şikayet eder gibi göz devirip duruyordu. “Sen otursana kızım,” dedi annem kim bilir kaçıncı kez.
“Evet, biz hallediyoruz,” dedi Murat da. “Sen misafirsin.”
Annemin onca kibar ricası değil ama Murat’ın imalı sözleri beni durdurdu. Elimdeki tepsiyi tezgaha bırakıp geriye çekildim. Ona kızmıyordum, insan on yıl boyunca gelmediği evinde ancak misafir olabilirdi. Yine de kardeşimin bana olan yaklaşımına üzülüyordum. Onunla iletişim kurmak için daha fazla çabalamamış olmanın pişmanlığı Murat’ın her bakışıyla biraz daha ağırlaşıyordu. Gidip arka balkona oturdum ve annemin bahçesini izledim. Çatıya doğru uzanan koca bir dut ağacı vardı ama mevsimi çoktan geçmişti. İlerideki vişnelerin de öyle. Fazla büyük olmayan bahçenin orta kısmı kabaklar, domatesler gibi sebzelerle doluydu. Çiçek burayı çok severdi, eminim. Ben ise yalnızca yüreğime oturan bir yabancılık günün son ışıklarının da gidişini izliyordum.
Annem elinde iki çayla beraber gelip yanıma oturduğunda dönüp ona baktım. “Sen çayı çok sevmezdin ama koydum yine de. İstersen Murat sana kahve yapar.”
“Hayır. Çay iyi. Üniversitedeyken çay içmeye alıştım. Arkadaşlarım bir demlik çayla odama doluşup gevezelik etmeyi seviyorlardı.”
Annem bir an sessiz kaldıktan sonra, “İyi arkadaşların olmasına seviniyorum,” dedi sessizce.
“Ben de öyle.” Annemle ne zaman görüşsek böyle oluyordu. Birbirimize birkaç kelam ediyor, sonra sessizleşiyor, içimize kapanıyor, üzülüyorduk. Bunu aşmak yerine hep üstünü örterek, yeni bir soru sorarak ilerlemiştik ama artık bunu yapmak istemiyordum. Artık annemle gülmek, eğlenmek, hayatımda olanları paylaşmak istiyordum. Annemi istiyordum.
“Anne,” dedim derin bir nefesle. “Bana hala kızıyor musun?”
Annemin dudaklarına hafif, neşeden uzak bir gülücük kondu. Ela renkli bakışları ufuktaki son sarı çizgileri izlerken, “Bazen çok kızıyorum,” dedi. “Seni özlüyorum ve burada değilsin diye kızıyorum, seni arayamıyorum diye kızıyorum, bu kadar öfkeli bir kız olduğun için kızıyorum. Sonra sana darılıyorum. Beni hiç aramıyorsun diye. Bize hiç sevgi, saygı beslemedin diye. Bize hiç güvenmedin diye çok darılıyorum.”
“Ben sizi seviyorum,” dedim elimdeki sıcak bardağı sıkıca tutarak. “Böyle söylemen haksızlık. Tek başıma olmak hiç de kolay değildi anne. Hiç gelmediniz. Hiç merak etmediniz. Asıl ben beni sevmediğinizi düşünmeliyim. İnsan kendi kızını bu kadar kolay bırakmaz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı ve Mavi
Storie d'amore"Başarı bir yolculuktur. Bir varış noktası değil." Bu cümleyi duyduğum anı hatırlıyorum. Kucağıma bir deste büyülü sözcük bırakılmış gibi hissetmiştim. İçimde biriktirdiğim tüm yenilgilere başkaldırmak için ihtiyacım olan küçük bir kıvılcım yakalam...