Rüzgar, kıvırcık saçlarımı yüzüme bir kamçı gibi vururken yapabildiğim tek şey durup izlemek oldu.
Yaşadığım dehşet o kadar büyüktü ki tükürüğüm boğazımda kuruyup kalmıştı.
Saçma bir dürtüyle parmaklarım titreyerek yerde yatan kurda dokundu. Kurdun açık kalmış mavi gözleri, beni korkutmaya yetmişti.
Resimdeki kurdun ben olduğunu anlamak için fazla zekaya ihtiyacım yoktu. Hatta aynı zamanda resimdeki "beni" kendi kanımla boğmuş olmam, bence beni yeterince zeki yapıyordu.
Kafamı sağa sola sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Tamam,bu işlere karışırken başımın oldukça belaya gireceğinin farkındaydım. Ama hiçbir zaman ölmeyi düşünmemiştim. Ki annemle en büyük sorunumuz, benim hala yaşıyor olmamdı. Ve ben o kadına inat yaşıyordum.
Belki de arayıp ona müjdeyi vermelisin,diyen iç sesime güldüm. Fırçayı siyah boyaya batırdım. Böyle bir şeyi yok edemezdim. Dokunmak bile beni oldukça korkuturken, onu yok etme düşüncesi aklımı kaçırmama sebep olabilirdi. Tabii,hala içerde bir yerde öyle bir şey varsa.
Önce ateş gibi kıvrılan gelincikleri boyadım. Çocukken gelinciklerle oynamaya bayılırdım. Onların hassas taç yaprakları kendimi güçlü hissettirirdi. Dokunduğum gibi dağılan kırmızı yaprakları bana nahoş bir zevk veriyordu. Çocukluğumun çok hoş geçmediğini düşünürsek, bence bu oldukça normal bir durumdu.
Fırçayı kurdun gözlerine gömdüm. Hayatım boyunca hiçbir zaman sevemediğim mavi gözler,başıma ısrarla bela açıyordu.
Kurdun kar beyazı tüylerini karanlığa gömerken, bir yanım bu yaptığımın mantıklı bir tarafı olmadığını söylüyordu. Aslında şu an en çok korktuğum şeyi yapıyordum. Ölen varlığımı, asla kimsenin hatırlayıp anımsayamayacağı bir hiçliğe kavuşturuyordum.
Geri kalan kısmı kahvaltıya yetişebilmek adına hızlıca boyadım. Zihnimi akşamki davetle meşgul edip, bulduğum bir ağacın kavuğuna sakladığım iğrenç resmi unutmaya çalışarak, eve doğru koştum.
***********
"Kalksana kızım artık! " dedim ve uyumakta ısrar eden Misaki'yi bacağından tutup aşağıya çektim. Bana şaşkın şaşkın bakıp kafasını ovalarken ona zaferle gülümsedim.
Misaki'yle, küçük bir çocukken kendimi dünyadan soyutlamaya gittiğim oyun parkında tanışmıştık. Ne oldu tam olarak hatırlamıyorum ama o günden sonra dibimden ayrıldığını hiç görmedim. Ayrıca kendisi babaanneme laf yetiştirebilen tek insan ünvanına sahip.
Misaki, bana homurdanarak yüzünü yıkamaya gittiğinde hemen mutfağa koştum. Ya o gelmeden yemek yerdim ya da o benide yerdi.
Hızlıca masaya oturup, ağzıma evimizin sevgili su cinisinin hazırladığı krepleri tıktım.-Lan ne tuhaf bir cümle oldu.-Hızlıca çiğnerken yediğim lokma boğazımda takılı kaldı.. Ulan dün adam üzerime yürüdü ve işkence etmekten bahsetti. Onun hazırladığı şeyleri bu kadar kolay yemem normal miydi?
Gerçi ben babamın "Bize bir şey olmaz." hayat felsefesi anlayışına sahiptim. Ama yine de bu hemen ölmek istiyorum anlamına gelmiyordu. Lokmayı hala yutmadığımı fark eden su cininden neşeli bir kahkaha aldım.
Suçlu suçlu yavaşça ağzımdakini yutarken ona kaçamak bir bakış attım. Baya keyiflenmişti beyefendi.Hiç değilse birimiz mutluydu.
"Sana inanmıyorum. " aniden konuşmasını beklemediğim için küçük bir öksürük krizinden sonra ona döndüm.
"Hı? "
"Terbiye öğretmedi mi annen sana? " kınayan bakışları beni delip geçerken ona gözlerimi devirmek istedim. Ama ne yazık ki bu da terbiyesiz bir hareketti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ADAM:ALFA
Fantasi-Hangisi daha tehlikeli olabilir? Çekirdek almak için gittiği markette hayaletler görmesiyle başlayan olaylar silsilesinin içerisinde kalan Silver mı? Babasının ölümüyle gözü dönmüş bir Alfa mı? -Hangisi daha aşık? Hiç kimse tarafından sevilmedi...