Merhabalar... Keyifli Okumalar...
-"Daria! Seni çok özlemişim ufaklık..."
Alback, atından çevik bir hareketle, sanki üzerinde zırh yokmuşçasına atladı ve omuzlarına kadar ancak gelen kıza sımsıkı sarıldı. Kızı, kendi etrafında bir kez çevirirken; genç kızın, güçlü adamın ellerinde kristal bir cam sürahi gibi parçalanacağını düşündü Lea. Tung'a tekrar bakma gereği duydu, oysa Tyruslu, bakışlarını çoktan başka bir yöne çevirmişti. Acaba kızla aslında hiç ilgilenmemiş miydi? Artık bilemiyordu ama şurası kesindi ki; Alback'ın kız kardeşi olduğunu duyduğunda, bir an baktı göz ucuyla, değerlendirebileceği bir avantaj olup olmadığını sezmeye çalışır gibi baktı.
Lea, kıza ne kadar ilgiyle ve şefkatle karışık bir duygu yoğunluğuyla bakıyorsa, Tung da aynı oranda sanki insan değilmiş gibi bakıyordu. Tyruslunun insanları pek de sevmediğini ve onlara karşı genelde kayıtsız olduğunu biliyordu, yine de onu hiç bu kadar umursamaz görmemişti. Kıza ilk seferinde sadece kadınlığı için baktığını düşünmüştü. Ya yanılmıştı, ya da kızda ilgisini çeken bir şey görememiş olsa gerek ki; sonrasında da tek ilgilendiği, onun akrabalık ilişkilerini nasıl kullanılabileceğine yönelik taktik stratejiler olmalıydı. Lea, derince nefeslendi, kendi kendine gülümsedi, "Şimdi kim, kimi kıskanıyor?" diye geçirdi içinden.
Bu arada genç kız, hızlı hızlı konuşmaya çalıştı:
-"Ağabey, babam ava çıktı! Senin yokluğun yüzünden de sürekli söylendi durdu! Annem kızıp duruyor. "Senin için bayram yapıyorlar sen neden ava gidiyorsun?" diye! Ayrıca..."
-"Tamam, tamam Daria, sakin ol biraz!"
Alback gülümseyerek kardeşini yere indirdi.
-"Şimdi sakin ol ve sorduklarıma tane tane cevap ver. Babam şu an nerede?"
Kız duraksadı. Nefeslendi ve:
-"Vraksim'in getirdiği konukları da alıp alelacele bir av partisi düzenledi. Yakın muhafızlarıyla birlikte, neredeyse bütün orduyu da yanına aldı, hiç bu kadar kalabalık bir maiyetle ava çıkmazdı, bilirsin."
Bunları söyledikten sonra susup Alback'ın etrafındakileri izlemeye başladı. Önce Lea'ya baktı, gözlerindeki titrek ışıltı, Lea'nın kalbini acıttı. Peşi sırada aynı gözleri Tung'a çevirdi, ondan çok daha farklı titreşimler alıyordu.
Küçüklükten beri kendine has bir özelliğiydi bu Daria'nın. Kırılganlığının getirdiği yaradılış dezavantajını, bu özelliği fazlasıyla kapatıyordu. Karşısındaki insanın gözlerinden içine akar ve en kuytudaki hislerini çözümlerdi. Ne düşündüğünü bilemezdi karşısındakinin, ama belki de ondan çok daha önemlisini, ne hissettiğini anlardı.
Annesi hep bunun bir insana bahşedilebilecek en önemli özellik olduğunu söylerdi, yine de babası kendisine hep bir ucube gibi davranırdı. Çünkü o, babasının korkularını görürdü. Ve bir kralın en az fark edilmesini istediği şeyi, hem de en yakınlarından birisinin açıkça görmesine kolayca tahammül edilemezdi. Güçlü görünmeye çalışanların aslında neler hissettiğini görmek, yine bu kişiler tarafından çoğu zaman pek hoş karşılanmazdı.
Şu anda da durum aynıydı. Lea'nın gözlerinden kendisi için üzüldüğünü görebilmişti, karşısındaki bu güzel kız, zaten sorulsa bunları söyleyebilirdi. Ama bu iri adam, kesinlikle çok sert görünüyor, dahası öyle görünmeye uğraşmasına bile gerek kalmıyordu. Daria görmüştü onun içinden geçenleri, hayatında ilk kez gördüğü bir manzaraydı bu.
Binlerce duygu bir yumak olmuş Tung'un içinde, adeta at koşturuyordu, bazısının rengi az önce gördüğü kızın teni kadar beyaz, bazıları da o kızın saçları kadar siyahtı. Hiç birleşmiyordu ilginç olanı, duygular serbestçe hatta tehditkarca savrulup duruyor ama hiçbir yerde kesişmiyordu. Hiç gri bir duygu parçası görememişti Daria.
-"Nasılsın Dariacığım?"
Vivien'in tatlı sesini duyduğunda, önce olduğu yerde sıçradı, sonra koşarak atından inmiş kendisine gülümseyen kadının boynuna atıldı:
-"Vivien! Oh tanrılar adına, seni ne kadar özlemiştim bilemezsin..."
Alback, ikilinin bir süre birbirlerine sarılıp garip sesler çıkararak hasret gidermesini bekledi, sonra sabrı tükenmiş olacak ki kendi kendine düşünür gibi konuşmaya başladı:
-"Babam neden bu kadar ani bir şey yaptı ki? Bayram zamanı tüm orduyu toparlayıp neden ava çıktılar?"
Daria, başını gömdüğü Vivien'in göğüslerinden doğruldu ve konuşmaya başladı. Vivien'i gördüğüne sevinmişti, sesine yansıyan mutluluğa rağmen yine de doğuştan getirdiği hüzün fark ediliyordu:
-"Bilemiyoruz. Annem de, ben de anlam veremedik. Tüm vezirlerini topladı, bir ülkenin kralı da onunla birlikte gelmişti, onu da alıp hemen çıktılar. Adama dinlenmesi için izin bile vermedi. Yerine de Vraksim'i bıraktı sadece, o bir süre sonra kendilerine katılacakmış öyle dedi."
Tung, duyduklarına biraz sinirlenmişti. Lea'ya dönerek:
-"Bu da ne demek oluyor? Adam bizi buraya kadar sürükledi, şimdi de kralı bekleyeceğimizi mi düşünüyor? Şu Vraksim nerede, onunla konuşup hemen ayrılacağım buradan!"
Alback da sesin tonundaki siniri fark etmişti. Yine de alttan aldı:
-"Evet, hemen görüşelim onunla. Neler olduğunu anlamalıyız."
Daria, Vivien'den biraz daha uzaklaştı ama elini bırakmadı. Kendisiyle birlikte onu da çekiştirerek:
-"Hadi gelin! Sarayda, bir şeyler üzerinde çalışıyordu en son. Annem de şölenlerle ilgileniyor, kapanış gününe özel büyük bir şölen yapılacak. Tabi babamın buna katılması şart."
Tung şüphelenmişti, Stear sürgün bir prensti ve Priest'in şu anki kralı, kardeşi bile olsa onu tehdit olarak görüyordu. Sadece Cylexleri yollayıp öylece oturacağını düşünmek aptallık olurdu, ortada bir şeyler dönüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet & Armağan
FantasyOndan aman dileyemezsiniz... Çünkü zaman ve derman bulamazsınız! Onun karşısında duramazsınız... Çünkü kılıcından akan kızıl kan, sizin kıymetli kanınızdır! Ondan kaçamazsınız... Çünkü öfkesi gözünü kararttığında, sizin zavallı hayatlarınız için...