Bölüm 26: Yol Arkadaşları

771 91 10
                                    

Hikayeyi okuyanlar, bir ses verin yahu, hadi yorum yapmıyorsunuz, bari yıldıza basın da okunduğunu anlayayım :P merak etmeyin niye okuyonuz diye kimse sormaz :))) Hatta yazarını ve beni memnun edersiniz... Valla bak :D

Nerede kalmıştık...

Çok kalabalık bir Kursk grubu, kendilerine doğru doludizgin yaklaşmaktaydı. Tung, yanında iki muhafızla birlikte neler yapabileceklerini düşündü. Bununla birlikte, dikkatli baktığında adamlar, kendilerine saldırmaktan ziyade sanki bir şeyler kaçıyor gibiydiler. O sırada, yanından yıldırım hızıyla bir karaltının geçtiğini fark etti. Neler olduğunu anlayamamıştı bile, rüzgarda birbirine geçmiş kapkara bir pelerin gibi saçlar, uçarcasına Kursklara doğru gidiyordu. Tung, "Lea!" diye haykırdıysa da sesini duyuramadı, Vivien'in çığlıkları da pek işe yaramıyordu.

Lea, kılıcını çektiği gibi atının sol üzengisi üzerinde, tek ayağıyla doğruldu ve diğer ayağını üzengiden çıkardı. Gözleri kapkaraydı genç kızın, bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Hiçbir şey yoktu aklında, sadece öldürmek istiyordu. Tüm benliğini rahatlatacak tek şey buydu. Damla damla dolan nehir sele dönüşmüş gibiydi sanki. 

Sol ayağının üzerinde yaylandı ve hızla koşmakta olan atın üzerinde sıçradı. Yapılması olanaksız bir hareketti, havada yanal bir dönüş yaptıktan sonra seçilebilen iki pırıltı, yere düşen bir Kursk başıyla son buldu. Bir dizinin üzerinde yere indi ve yuvarlanarak dengesini sağladı. Sanki bir hafta önce perişan halde yatan kendisi değildi, yarasından eser kalmamıştı. 

Fırlayıp ayağa kalktı, tam üzerine gelmekte olan ata doğru ivmelendi ve tüm gücüyle atın üzerine doğru atıldı. Atın başı, Lea'nın diz kapağı seviyesindeydi o an, şaşkınlıkla açılan gözleri bir daha tekrar açılmayacaktı Kurskun. Adamın atının üzerini, sanki bir yaylı tahtaymış gibi kullanarak bir kez daha sıçradı ve havada bir takla atarak kılıcını yandaki atlının üzerindeki adamın tam kafasına indirdiği gibi adamın başını yukarıdan aşağıya doğru ikiye böldü.

Lea kendinden geçmiş gibiydi. Tung'un bile hayatında görmediği manevralar yapıyor, Kurskları tek başına perişan ediyordu. Kız için çok korkmuştu ilk başta ama şimdi Kursklara acımaya bile başlamıştı. Parça parça da olsa kızı savaşırken görmüştü daha önce, ancak bu seviyesine ilk kez tanık oluyordu Lea'nın. Kendi dişi versiyonunu izliyordu sanki, içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissetti belli belirsiz.

"O da mı hoşlandı acaba gördüklerinden?" diye geçirdi aklından, sonra hemen bunun saçmalığını anladı.

O, hiçbir şeyden hoşlanmazdı, öldürmek dışında. Tekrar kıza odaklandı, Lea gerçekten inanılmazdı, kusursuz savaşıyordu. Böyle birinin kadın olduğuna bile inanamazdı insan, hele ortalıkta çığlık çığlığa bağırarak atından düşercesine inmiş, bir o yana bir bu yana bilinçsizce koşan Vivien'i görünce! Tung, hayretle açılan gözlerle kızı izlerken, Kurskların kaçma sebebi de ortaya çıktı.

Kurskların üzerlerine gelmekte olduğu kuzey yamacından aşağı, Kursk yağmacılarının peşinden adeta bir yağmur gibi masmavi zırhlarının içinde, güneşin de yansımasıyla ışıl ışıl parlayan onlarca asker akıyordu. Kurskların beşte biri kadar ancak vardılar, ama savaş arzuları adeta başlarının iki karış üstünde tütüyordu. Epeyce öldürdükleri ve kalanları kaçmaya zorladıkları anlaşılıyordu, tabi yağmacıları Lea'nın önüne atarak başka bir ölüm getirmiş oldular. Liderleri de en önde, diğerleri içinde en çok parlayan zırhıyla adeta ufak bir gösteri yapıyordu. Deminden beri anlamsızca bağıran Vivien, sevinçle haykırdı:

-"Tamam, kurtulduk! Bu prens Alback'ın tuğu. Kral Pollack'ın oğlu, imdadımıza yetişti."

Tung, kadına döndüğünde yüzündeki tuhaf ifadeyi gördü. Bunları söyledikten sonra, panik yapmayı bırakıp savaş alanına dönmüş ve Lea'nın akıl almaz mahareti ile neler yaptığına büyük bir şokla şahit olmuştu. Adamları görmesi bile, az önceki ölüm ve kim bilir daha başka içinde neler olan korkusunun tükenmesine ve kadının en azından savaş alanına bakmaya cesaret edebilmesine neden olmuştu.

Lanet & ArmağanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin