Bölüm 22: Korkağın Cesareti

722 88 1
                                    

 Tung, adamların üzerine doğru ilerlemeye başladı. Yüzünde o değiştiği zamanki ölümcül gülümseyiş, adeta donmuş kalmıştı. Saf bir öfke akıyordu her halinden, kasları, her adımında biraz daha irileşiyor, biraz daha büyüyordu.

Byras, neler olduğunu anlamıştı, ama Tung'un o kızla alakalı olarak, neden bu kadar öfkelendiğini tam çözememişti. Kız, onun için önemliydi, ama bildiği Tung, savaşırken kimseyi umursamazdı. İlginç olan da buydu zaten, üzerlerine doğru ağır ağır gelirken sanki içindeki o iyi kişilikte gazaba gelmişti. Başlarının gerçekten belada olduğunu fark etti Byras:

-"Vilet! Lanet olsun, sana az önce ne dedim ben? Derhal Tegini al ve kaybolun buradan! Ben ve diğer korumalar bir şeyler yapacağız fakat onu ne kadar oyalayabiliriz bilmiyorum..."

Vilet de şaşkınlığını üzerinden atmış gibi görünüyordu:

-"Tamam, sen onunla ilgilen... Ben Tegini buradan götürüyorum!"

Kalmarr'ın sesi yankılandı:

-"Neden bahsediyorsunuz siz? Hiç bir yere gitmiyoruz! Bu heriften kaçacak değilim! Bu kadını ormanda buldum ve öldürdüm, işte hepsi bu..."

Yüzündeki sırıtışı saklamaya bile gerek görmeden:

-"Bu konuyla ilgili ne yapacaksın Tung?"

Vraksim şaşkın şaşkın olanları izliyordu. Tung'un yüzüne baktığında işin ciddiyetini kavradı ve muhafızlarına haykırdı:

-"Çabuk koşun! Yakalayın şunu!"

Beraberinde Stear'la yaptıkları toplantıdan dönen muhafızlar, kılıçlarını çektikleri gibi Tyruslunun üstüne koştular. Tung, göz ucuyla kendi sağından yaklaşmakta olan adamlara baktı, kılıcını biraz daha sıktı ve kendi ekseni etrafında bir tur dönüp ivmelenerek kazandığı hızını, sağ koluna aktardı, aynı anda da önde, kendisine ilk yaklaşan adamın koltuk altına geçirdi.

Kılıç sanki bir kağıdı kesercesine kolaylıkla aşağıdan yukarıya doğru adamın koltuğunun altından girip omzundan çıktı ve adamı soluksuz bıraktı. Muhafız, kopmuş öylece yerde duran koluna bakıyordu, henüz hiçbir şey hissetmiyordu. Diğer nöbetçi dehşete kapılmış, kalıp gitmemek arasındaydı. Öylece durmuş bakıyordu, Vraksim'in vereceği emri bekliyordu. Byras, "Bunu biliyordum..." der gibi başını aşağı yukarı salladı, sonrada diğer muhafıza doğru bağırdı:

-"Koş, vezirinin yanına dön. Onu bana bırak."

Adam da zaten böyle bir şey bekliyor olsa gerekti ki; arkasını dönerek baş vezirin yanına doğru koşmaya başladı, bir yandan da yanındaki arkadaşının sağlam kolundan yakalamış, kendisiyle birlikte adeta sürüklüyordu. Adamın şoku halen devam ediyordu, ne tepki vereceğini, bağırması mı yoksa ağlaması mı gerektiğini dahi çözemiyordu. Kolunun bulunması gereken yerde, bir kemik ucu belli belirsiz seçiliyordu, zaten o da kanla tamamen kaplanmıştı. Etrafa lav püsküren yanardağlar gibi kan fışkırtıyordu, yanındaki arkadaşının deri zırhı, tamamen kanla kaplanmıştı.

Byras, kılıcını iyice kavradı. Başının ne tür bir belada olduğunu az çok tahmin ediyordu, ama Tung'un yüzü hiç görmediği gibiydi. Hep öldürmekten zevk alan, delice bir ifade olurdu bu diğer kişilikte ve Tung ondan hep nefret ederdi. Bu sefer durum farklıydı, yüzü saf bir nefretle doluydu. Sanki bütünleşmişti şu an iki kişilik, aynı bedende soluk almaktan daha fazlasıydılar. Daha önce de ürkmüştü ondan, ama bu seferki bir başkaydı. Gerçekten öldürmekten başka bir şeyler yapacağa benziyordu. "Zavallı Kalmarr!" diye geçirdi içinden, kendisi sadece ölecekti ama ona neler olacağını tanrıların insafına kalmıştı.

Lanet & ArmağanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin