Lea, bayılmış gibi uyuyordu. Hiçbir şey umurunda değil gibiydi, yüzünde sadece derin bir huzur vardı. Daha önce kızın yüzünü incelemeye fırsat bulamamıştı Tung ama şimdi burada, tam önünde melekler gibi uyurken, ne kadar güzel göründüğünü şaşırarak fark etti. Kendi burnu ve dudaklarını çok kadınsı sanır hatta buna öfkelenirdi, şimdi gerçekten muhteşem güzellikteki bir kızın, gerçek kadınsı uzuvlarını incelerken, kendisininkileri fazla abarttığını gülümseyerek anladı.
Karşılaştırabileceği hiç kimse yoktu, tanıdığı en güzel kız Salma'ydı, onun dişil güzelliği bile sönük kalıyordu bu kızın yanında. Dayanamadı, saçlarının hemen önündeki kızıl uzantıya, onu incitmemek istercesine dokundu. İlk kez böylesine dokunma isteği hissediyordu bir kadına karşı, birçok kadınla birlikte olmuş olmasına rağmen bu duygu yabancıydı.
Kendi kendine: "Hayat, kabalığı ve acımasızlığı yüzünden köyünden bile kovulmuş bir savaşçıyı bile ne hale getiriyor?" dedi.
Yüzünde saçma bir gülümsemeyle kıza bakmaya devam ederken, saçlarının yumuşaklığından teninin pürüzsüzlüğüne doğru kaydı bu konudaki acemi parmakları. O kadar beyazdı ki kızın teni, dokunduğu yerde ufak pembelikler beliriyordu sanki ya da Tung'a öyle geliyor da olabilirdi. Çünkü şu an gerçek anlamda, kızın güzelliği onu sarhoş etmişti.
Kolundaki sızıyı bile unutmuştu adam, ciddi olmasa bile sızlaması ara ara hissediliyordu. Köylüler, yanan çatıları söndürmüşlerdi, onlara alevleri söndürürken hiç yardımcı olamamış olsalar da kurtarıcılarına ellerinden gelen tüm ikramı yapmak için seferber olmuşlardı. Adamın kolunu sarıp yiyecek bir şeyler hazırlamışlar, kızı da rahat ettirmek için etrafında adeta dört dönmeye başlamışlardı. Ama Lea'nın onları duyacak durumda olmadığı açıktı.
Sonunda kızın güzelliğinden ve masumiyetinden kendini alabildi Tung, biraz da utanmıştı kendinden. Uyumakta olan yabancı bir kıza şehvetle dokunmak hiç kendi yapacağı bir şey değildi, genelde birlikte olduğu kadınlar kendisine bunu yaparlardı ve Tung kesinlikle bundan nefret ederdi. Yine de pek masum sayılmazdı uyuyan kıza tekrar baktığında. Bu kızın masumiyetin bizzat kendisi olduğunu şaşırarak fark etti. "Olağanüstü" diye mırıldandı, tam o sırada yanında biten yaşlı bir köylüyü görüp ona döndü ve kızın sihirli güzelliğinden kendini kurtarmayı başardı.
-"Merhaba. Adım Kleorfe. Bizi bu işgalcilerden kurtardınız, hayatımızı size borçluyuz, ne kadar teşekkür etsek azdır."
-"Önemli değil. Ama teşekkür etmeniz gereken ben değilim, şurada uyuyan kız." İlginç şekilde henüz kızın adını bilmediğini anımsadı.
-"Siz ikinize de büyük bir iyilik borçluyuz genç adam. Sana da, sevgiline de."
Tung, gülümsedi:
-"O, benim sevgilim değil. Birlikte yolculuk bile etmiyorduk, ayrılmıştık. Ama iyi ki de arkamdan gelmeye devam etmiş, yoksa bir kurtarıcı bulamayacaktınız kendinize."
Bunu söyledikten sonra yeniden o ana döndü zihninde. Neler olduğunu anımsadı, nasıl olmuştu da öylece kalakalmıştı? Daha önce olanlardan farklı olan ne yaşamıştı? Bu kızın bir etkisi miydi, yoksa yavaş yavaş kurtuluyor muydu bu illetten? Sonra kızın handaki hali? Bunu kontrol edebilmek? Binlerce soru geçiyordu kafasından genç savaşçının, hangisinden başlayacağını bilmiyor, dahası hiçbirinin de cevabını bilmiyordu.
Yaşlı adamın Lea'yı biraz "detaylıca" incelediğini fark edip alaycı ama uyaran bir sesle:
-"Bakışlarına hakim ol ve bana Kursklardan söz et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet & Armağan
FantasyOndan aman dileyemezsiniz... Çünkü zaman ve derman bulamazsınız! Onun karşısında duramazsınız... Çünkü kılıcından akan kızıl kan, sizin kıymetli kanınızdır! Ondan kaçamazsınız... Çünkü öfkesi gözünü kararttığında, sizin zavallı hayatlarınız için...