Saçlarına örttüğü şalı düzeltip odadan hızla çıktı. Önüne çıkan ilk dönemeçte, kayıp düşmemek için duvardan destek almak zorunda kalarak ıslak koridordan akarcasına geçti. Genç prensin odasının hemen önünde durduğunda, kalbi deli gibi çarpıyordu. Buz gibi soğuk bakışları, ne zaman prens söz konusu olsa bir anda yumuşuyor, hüzün dolu gözleri aşkla parıldamaya başlıyordu. Buna engel olması gerektiğini biliyor, ama yine de karşı koyamıyordu genç kız.
Derince aldığı nefesini son kez bırakmasıyla sıkıca tutmakta olduğu kapının kolunu çevirip açması bir oldu. Hızla içeri dalarken son bir kez daha etrafını kolaçan etmekten de kendini alamadı. Yatağında uzanmakta olan genç prens, kızın bir anda odasına girmesiyle ayağa fırladı.
-"Leani! Buraya neden geldin?''
-''Seni görmeliydim sevgilim.''
-''Bende seni özledim biricik aşkım ama buraya gelerek kendini tehlikeye attın. Yakalanman hoş karşılanmaz. Sana kötü gözlerle bakılmasını istemiyorum!"
-"Senin için geldim prensim. Aşkımız için her şeyi göze alırım, sadece benden bunu ispatlamamı iste. Sürgün bile beni korkutamaz."
-"Senin olmadığın bir yerde ne bu ülke, ne taht ne de başka bir şey umurumda olur mu sanıyorsun? Ama beklemeliyiz aşkım. Biliyorsun, babam zaten küçüklüğünden beri seni, herkese prenses olarak takdim eder. Bir gün kraliçe olacağını söylediğin gün de tüm dünyalar benim olmuştu."
-"Peki, ne zamana kadar beklemeliyim, sana ne zaman kocam diyebileceğim? Bu bekleyiş ne zaman sona erecek? Sen sürekli at üstündesin, düşmanlarımızı yendik hem de defalarca, ama halen savaşıyorsunuz ve baban, ısrarla ordularını komuta etmen konusunda seni öne sürüyor. Ne zaman sarabileceğim seni?"
-"Çok az kaldı prensesim. Babam, çok yakında ikimizi zaten evlendirecek biliyorsun bunu...'' Gözleri parlayarak kıza yaklaşır. ''Ama yine de ne zaman sarabileceğin konusunda, ufak bir tüyo verebilirim sana."
Prens, yavaşça genç kıza sarıldı. Belinin hemen üzerini, güçlü kollarından biriyle çepeçevre sardı. Kızı sıkmaya başlamıştı, neredeyse vücutları bütünleşmiş, kızın ayakları yerden kesilerek dudakları, yakışıklı prense doğru yaklaşmıştı. Boşta kalan diğer eli, refleks ile yavaşça aşağı, güzel kızın kalçalarına doğru kaydı.
Leani bir anda ürperdi ama kendinde geri çekilecek iradeyi de bulamadı. İşte karşısındaydı, uğrunda hayatını verebilecek kadar çok sevdiği biricik sevgilisi. Üstelik "baba" dediği yüce kral da onları evlendireceğini söylememiş miydi? Öyleyse kendini neden sınırlayacaktı ki! Kendisini sevdiği adama vermekten daha güzel, daha doğal ne olabilirdi? Hayatının erkeği onun ne kadar iffetli olduğunu zaten bilecekti.
Prens, kızı yavaşça kaldırıp yatağının üzerine bıraktı. O kadar nazik ve şefkat doluydu ki, sanki kızın incinmesinden korkuyordu. Yavaşça yanına uzandı ve dudaklarını biricik sevgilisinin dudaklarına bastırdı. Tek bir solukta kızı içmek istiyor gibiydi. İkisinin de artık dayanacak gücü kalmamıştı. Kendini bildi bileli Leani yanlarındaydı ve ona âşıktı. Neredeyse on beş yıldır bu kıza adeta tapıyor ama sürekli kendini ona karşı frenliyordu. Artık duramayacağı bir noktaya geldiğini anladı.
Yavaşça güzel prensesin elbisesinin üst düğmesini açtı. Dudaklarını kızın dudaklarından önce çenesine, oradan boynuna doğru kaydırdı. Kızın istek dolu iniltileri artmaya başlamıştı ki ikinci düğmeyi de açtı. Genç kızın göğsüne başını yaslayarak kendinden geçmeyi bekledi. Leani, sanki kilometrelerce koşmuş gibi soluyordu. Kalbi çıkarcasına atıyordu. Kız, yavaşça gözlerini kapadı...
İki saat kadar sonra odasına gelen hizmetçiler, yatakta çırılçıplak birbirine sarılmış uyuyan iki beden görünce gülüştüler. Üzerlerindeki ipek örtüye rağmen kızın vücut hatlarıyla, prens açıkça seçiliyordu. Prensin yakışıklılığı karşısında hep iç geçiren hizmetçi kızlar, yatakta yatan kızın prenses olabileceğini akıllarına bile getirmeden; kendilerini "Ne şanslı kızmış. Kim acaba?" diye düşünmekten alıkoyamadılar.
Gülüşmeler, sevgilileri de uyandırmıştı ama ikisinin de kalkabilecek cesareti yoktu. Leani, acıyı, zevki ve utancı içi içe yaşıyordu son iki saattir ve şu an yüzünün kırmızılığı ile saçlarının grimsi bulut beyazı rengi arasındaki tezatlığı, aynaya bile bakmaya gerek duymadan fark ediyor, hizmetçilere görünmemek için iyice siniyordu sevgilisinin kollarına.
Sonunda gülüşmeler eşliğinde odadan çıkan hizmetçilerin hemen arkasından, genç kız da elbiselerini bile giymeden şalını üzerine sardı ve koşarak kendi odasına döndü. Çok mutluydu, canı çok yanıyordu, çok utanıyordu ama çok da heyecanlıydı, aynı zamanda çok yorgundu ve bir o kadar da tedirgindi. Kız, gülümseyerek bugünü atlatabilirse bir daha hiç bir şeyin onu öldürmeyeceğini düşündü.
* * *
Tam iki ay sonra, ülkesinin Kursk istilasından kurtuluşunun 16. yıldönümü kutlamaları için sarayın en büyük odasında hazırlanan dev masanın başında, birbirlerine sevgiyle bakıyordu iki genç. Kız, sevgilisine vereceği haber için gecenin olmasını bekliyordu. Çok heyecanlıydı, aklından onlarca düşünce aynı anda geçiyordu ki tüm bunlara kral Phereas'ın gür sesi son noktayı koydu.
-"Priestliler! Bugün, ülkemizin en mutlu gününün yıldönümü! Ben, bundan tam on altı yıl önce, koruyucu perimize bir söz vermiştim ve o da tüm gücüyle halkımızın yanında oldu. Ona verdiğim sözü tam olarak yerine getiremedim; çünkü kızım kadar çok sevdiğim biricik prensesim Leani, bana evlenmek için çok küçük geliyordu. Ama onu geçen gün kalenin avlusunda nedimeleriyle birlikte gezerken gördüm ve anladım ki artık kızım büyümüş ve benim de sözümü tutmamın vakti çoktan gelmiş."
-"Evet, ey seçkin Priest halkı! Ben koruyucumuz olan periye bir söz verdim ve onun kızını ülkemin resmi prensesi ilan edecektim. Leani o zaman dört yaşlarındaydı, ama zaten onu ilk kucağıma aldığım anda benim biricik prensesim olmuştu. Kızım şimdi neredeyse yirmi yaşında ve artık buna hazır. Hepinizin huzurunda, kızımı Priest ülkesinin resmi prensesi ve oğlumun, varisimin eşi ilan ediyorum"
Bir anda büyük bir alkış tufanı koptu. Leani, gözyaşlarına hâkim olmakta güçlük çekiyordu. Kendi çocuğunun, belki de oğlunun doğacağı haberini vereceği akşam, kralı, biricik babası ona bu mükemmel sürprizi yapmıştı. Yavaşça ayağa kalktı güzel prenses. Saçları, grinin en parlak tonunda, gerçek bir peri kızı beyazlığında parlıyordu. Kral Phereas'ın kendisine doğru uzattığı eli nazikçe tuttu ve sol yanına geçti. Phereas, diğer yanına dönerek:
-"Marin, yaklaş evladım. Tahtımın varisi!"
İlk anda yanlış duyduğunu sandı. "Tabi, kesinlikle yanlış söyledi" diye geçirdi içinden Stear. Kardeşinin adını söylemişti babası, ama bu nasıl olurdu? Büyük kardeşi neden gülmüyordu, neden babası gerekli düzeltmeyi yapmıyordu?
Leani, ilk şok dalgasını atlattıktan sonra kralın yüzüne sorgulayan gözlerle baktı. Phereas:
-"İşte koruyucumuz olan yüce peri, sana söz verdiğim gibi! Varisimle kızını, kendi ellerimle evlendiriyorum. Biricik kızım Leani ve oğlum Marin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet & Armağan
FantasyOndan aman dileyemezsiniz... Çünkü zaman ve derman bulamazsınız! Onun karşısında duramazsınız... Çünkü kılıcından akan kızıl kan, sizin kıymetli kanınızdır! Ondan kaçamazsınız... Çünkü öfkesi gözünü kararttığında, sizin zavallı hayatlarınız için...