Bölüm 7: Kaçış

1K 112 0
                                    

Gözlerini açtığında kan ter içinde kalmıştı, Tung. Son üç yıldır daha sık görmeye başlamıştı aynı rüyayı. Aslında kendini bildi bileli görürdü bu düşü, zamanlamasını bile biliyordu artık. Ne zamanki bir kavgaya karışmış, birilerini öldürmüş ya da sadece çok öfkelenmiş olsa, o günün gecesinde görüyordu bu rüyayı. Alnındaki damar, o gün çok hızlı atmışsa, o gece göreceği rüyayı biliyordu Tung. İlk başlarda korkuyor, o günlerin gecelerinde uyumak istemiyordu ama büyüdükçe zamanla alışmıştı.

Rüyasında devasa bir ordunun karşısındaydı, tek başınaydı ve kulağına bir kız ağlaması geliyordu. Tuhaf bir siyah gölge, sol gözünden içeri giriyor, içine doğru inerek aynı yoldan geri çıkıyordu ve gökyüzüne doğru havalanıyordu. Tung'dan iki metre yüksekte duruyor ve hiç hareket etmiyordu. Tung, o anda içinden çıkanın o hep bildiği ama hiçbir zaman kendisine ait hissetmediği insanüstü savaş kabiliyeti ve onun da üstünü çepeçevre saran simsiyah pelerinin, cesareti olduğunu anlıyordu.

Artık kendini çıplak hissediyordu, delicesine korkuyordu; gerçi korku, daha önce yaşamadığı bir duyguydu ve o yüzden tam olarak neye benzediğini de bilmiyordu, sadece tahmin ediyordu. Buna rağmen kendini inanılmaz hafiflemiş hissediyordu, sanki sırtından büyük bir yük kalkmış gibi.

Ağlama sesi şimdi daha yakındı ve sayıları, gözlerinin algı kapasitesinin çok üzerinde olan düşman hızla yaklaşmaktaydı. Kıza yardım etmek istiyordu, ama korkudan hareket edemiyordu. Hissettiği rahatlama bir anda pişmanlığa dönüşüyordu ve başını kaldırıp beklentiyle, üzerindeki o siyah bulutu arıyordu.

Nereden geldiği anlaşılmayan bir ses adeta haykırıyordu beyninin içinde: "Lanetin kaldırıldı, Tyruslu Tung. Lanetin seni terk etti. Lanetin ve armağanın."

Tung, yavaşça yatmakta olduğu yataktan doğruldu. Yanında yatan çıplak kız, kolunu onu sarmaya çalışırmış gibi Tung'un omuzları üzerinden göğsüne koymuş, huzurlu bir gülümsemeyle bir daha uyanmayacakmış gibi uyuyordu. Bir kol hareketiyle kızın elini yana doğru itti, açıktaki göğüslerinin üzerine de kızın yere düşmüş olan şalını örttü.

Doğrularak ayağa kalktı. Tahtadan yapılmış odanın iki duvarı arasındaki destek kalasına, bir sıçrayışta yapıştı ve kendini yavaşça yukarı çekmeye başladı. Önce gerilen kol kaslarını, omuzlarındaki yanma izledi. Sonra da göğüs ve sırt kasları devreye girdi. Kalasın tepesine çıkıp baş hizasıyla onu geçtiğinde vücudunun üstündeki tüm kaslar sanki bir mancınık gibi gerilmişti. İyice yoruluncaya kadar indi, kalktı. İki demir pençeyi andıran ellerini tahtadan bırakırken, artık daha rahat düşündüğünü fark ediyordu. Üstünü giyinip dışarı çıkmaya karar verdi.

Arkasını döndüğünde kızın uyanmış ve yattığı yerden hafifçe doğrulmuş olarak genç adamın çıplak bedenini ilgiyle izlediğini fark etti. Saçlarını bir tarafına toplamıştı ve bakışlarındaki ilgiden daha yoğun bir şekilde hissedilen açlık, Tung'u biraz tedirgin etti. Pantolonunu hızlıca giydi, tekrar kızın yüzüne baktığında kendisine kırılmış gibi baktığını gördü. Kıza gülümseme nezaketinde bile bulunmadan:

-"Gitsem iyi olacak. Babana parayı sana verdiğimi söylersin. İşte tam yanına bıraktım."

Kız yavaşça dönerek adamın işaret ettiği yere baktı. Gerçekten kırılmıştı, ama kırılmaya hakkı olmadığını da biliyordu. Sonuçta adam ona hiçbir şey vaat etmemişti. Tung'un çekiciliğine ve inanılmaz kaslı vücuduna kapılan, onu delicesine arzulayan kendisiydi, ve sonuçta ona kendini sunmuştu. Hiç olmazsa bir tebessümü hak ettiğini düşünüyordu, yine de bu adamdan tehlikeli bir biçimde hoşlandığını anladı.

Genç adam sessizce giyinmeyi sürdürüyordu. Şu lanet rüya bir türlü aklından çıkmıyordu. Neden sürekli aynı şeyi görüyordu ki? Birileri ona bir şeyler mi anlatmaya çalışıyordu acaba? Hem sonra burayı hemen terk etmeliydi, akşamüstü yaptıklarının duyulması an meselesiydi, hatta belki de çoktan toplanıp kendisini aramaya başlamışlardı bile.

Lanet & ArmağanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin