üç

263 30 104
                                    

Jackson çalan kapıyla yerinde doğruldu ve hızlıca kapıyı açtı. Jinyoung hızlıca ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. "Umarım önemli bir şey diyeceksindir çünkü Mark'a yalan söyledim." dedi ve Jackson'ın cevap vermesine izin vermeden salona geçti. Jaemin Jinyoung'un sesini duymuş olmalı ki koşarak alt kata indi ve Jinyoung'un kucağına oturdu. Jinyoung Jaemin'in elindeki şekeri alıp önündeki büyük sehpanın üzerine koydu. "Dişlerin çürüyecek...Jackson'ın amacı ne anlamıyorum ki...beni sinir ediyor sadece." Son dediklerini sessizce söyleyip yanına oturan Jackson'a baktı. "Dinliyorum..?" Jackson saçlarını karıştırdı. "Yarın nöbete kalacağım, Jaemin'i erkenden alman gerek." Jinyoung birkaç saniye sessiz kaldı. "Bu muydu?" Jackson kafa salladığında Jinyoung sinirlendiğini hissediyordu. "Sen ciddi misin?!" Jaemin'i sıkıca tutup doğruldu. "Jackson...sen benimle dalga mı geçiyorsun?!"

Jackson cevap vermediğinde daha da sinirlendi. "Sikeyim seni! Senin saçma sapan ve şımarık davranışların yüzünden Mark'a yalan söyledim ve buraya geldim!" Jaemin Jinyoung'un ağzını eliyle kapattığında Jinyoung Jaemin'e döndü ve kucağından indirdi. "Üstünü değiştir gel, gidiyoruz." Jaemin Jackson'a baktığında dolu gözlerini gördü ama Jinyoung'dan korkuyordu. Babası sinirlendiğinde ondan herkes korkardı, Jackson bile. Koşarak yukarı çıktı ve kıyafetlerini kucakladı.

Jinyoung Jackson'a baktı. "Sana bir gram güvenim kalmadı artık Jackson...beni anlıyor musun?! İlişkimi bozmaya mı çalışıyorsun? Sana geri dönmeyeceğim?! Artık anla bunu lütfen... Jaemin olmasaydı seni sikime takmaz-" Jaemin'i gördüğünde sözünü yarıda kesti. "K-kendim...giyemiyorum." Jinyoung kafa salladı ve Jaemin'i kucağına alıp ayakkabılarını giydi. "Sorun değil bebeğim evde değiştirebiliriz." Jackson'a bir şey demeden evden çıktı ve kendi evine doğru sürdü. Mark her seferinde Jackson'ın hâlâ beraber olmak için çabaladığını söylesede Jinyoung onu reddederdi. Jackson'ın hâlâ onu sevdiğini biliyordu, ama Jinyoung onu sevemiyordu. Onunla görüşmemesi gerekirken görüşüyordu, yüz yüze olmasa da telefondan konuşuyordu. Ne yaşamış olsalar da onların bir bebekleri vardı ve geçmişte yaşadıkları şeyler değersiz değildi. En azından o anılar hatrına dayanabilirdi.

Gözleri dolduğunda ve elleri titremeye başladığında arabayı kenara çekti. Hava kararmıştı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken derin nefes aldı ve camı açtı. Jackson'ı aramalıydı, Jaemin'i birden alıp gitmişti. Haber vermeliydi. Koltuktan telefonunu aldı ve boğazını temizleyip Jackson'ı aradı. Tam kapatacakken açtığında kaşlarını çattı. "Neden açmıyorsun?!" sesini yumuşak tutmaya çalıştı. "Jaemin'i eve götürüyorum. Okulu yok zaten ve Mark yarın boş. O ilgilenecek, haberin olsun diye aradım." birkaç saniye cevap vermesini bekledi. "Jaemin'e verir misin?" Jackson'ın çatallı sesini duyduğunda midesinin kasıldığını hissetti ve usulca telefonu Jaemin'e uzattı.

Jaemin hızlıca telefonu aldı ve kulağına götürdü. Birkaç dakika tepkisiz bir şekilde Jackson'ı dinledi. Jinyoung Jaemin'e bakmak için arkasını döndüğünde birkaç saniye sonra Jaemin ağlamaya başladı. Jinyoung kaşlarını çatıp kemerini çözdü ve alka koltuğa geçti. Jaemin kafa sallayıp mırıldandı ve telefonu kapattı. "Bebeği-" Jaemin Jinyoung'a sarıldığında lafını yarıda bırakıp ağlayan bebeğinin sırtını sıvazladı.

Eve girdiklerinde saat gece on bire gelmişti bile. Mark kapı sesini duyup oraya doğru adımladı. "Sonunda geldi-" kucağında Jaemin'i görüp kaşlarını kaldırdı. Jinyoung yavaşça kucağından indirip salona doğru ilerledi ve Jaemin'i yanına çağırdı. Mark ise peşlerinden gidip yanlarına oturdu. Elindeki kıyafetleri Jaemin'in üstüne geçirip arkasına yaslandı. "Çok yorgunum...parmağımı kaldıracak halim yok..." Mark Jinyoung'un alnına düşen saçlarını geriye atıp dudaklarını bastırdı ve geri çekildi. Jaemin mutfağa su içmeye gittiğinde Jinyoung elini Mark'ın ensesine koydu ve kendine doğru çekip dudaklarını birleştirdi. "Seni seviyorum Mark..." Mark gülümsedi. "Jaemin'i neden getirdin..?" Jinyoung birkaç saniyelik gözlerini kapattı. "Sikeyim çok sıcak, terledim..." üstündeki açık mavi tişörtü çıkarıp yanına koydu. "Jackson'ın nöbete kalması gerekiyormuş, her cumartesi olduğu gibi...yarın Jaemin'e bakar mısın?" Mark kafa salladı. "Sorun değil. Oyun oynarız akşama kadar." Jinyoung kafa salladı ve Mark'ın elini elleri arasına alıp okşadı.

Sabah Jinyoung erkenden kalktı ve üstünü giyinip evden çıktı. İş yerine gidip odaya geçti ve masasında duran dosyalara baktı. Birkaç saniye sonra açılan kapıya döndüğünde Yugyeom ve Bambam'i görüp el salladı. "Yugyeom oturmadan önce diğer dosyaları getirir misin?" Yugyeom kafa salladı ve odadan çıktı. Bambam sandalyelerden birine oturduğunda Jinyoung ona baktı. "Neden şirkette değilsin?" Bambam teslim olur gibi ellerini kaldırdı. "Mark hyung izin verdi!" Dişlerini göstererek güldüğünde Jinyoung tebessüm etti. "Yugyeom ile aranız...nasıl?" "Çok iyi. Neden sordun?" Jinyoung omuz silkti ve arkasına yaslandı. "Tanrım...başım çatlıyor..." Yugyeom içeri girip dosyaları masaya bıraktı ve Jinyoung'a baktı. "Hyung...iyi misin?" Kafa salladı ve masadaki dosyalara baktı. "Sorgu yapmam gerek sonra çıkacağım. Jaemin evde onunla ilgilenirim sabah ise Jackson gelip alır büyük ihtimalle..."

Jaemin sabah erkenden kalkıp yanında yatan Mark'a baktı. Dün üçü beraber uyumuşlardı. Mark yakışıklıydı ama babası daha yakışıklıydı. Neden ayrı olduklarını bilmiyordu. Belki de Jaemin yüzünden ayrılmışlardı. Mark'ın yüzünü inceledi. Jinyoung onda babasında olmayan ne buluyordu bilmiyordu. Jaemin'in yanında o kadar çok kavga ediyorlardı ki, Jinyoung çoğu zaman Jackson'dan nefret ettiğini söylerdi.

Jinyoung'u çoğunlukla haftada bir kez görürdü. O da babasının nöbete kaldığı zamanlar. Jackson ise boşandıklarından beri çok mutsuzdu. Hatta Jaemin onu bazı geceler ağlarken görüyordu. Nedenini sorduğunda babası birkaç bahane uyduruyordu. Jaemin Jinyoung'dan çok korkuyordu. Jinyoung çok sinirli ve takıntılıydı. Mesela Jaemin'in abur cubur yemesine çok az izin verirdi. Çoğu zaman yeme diye kızardı. Yanlış bir şey yaparsa bağırırdı. İstemediği şeyin yapılmasını sevmezdi. Bu yüzden Jaemin Jinyoung'a karşı çok dikkatli davranırdı. Ama Jackson tam tersiydi. O Jaemin'in kararlarını dinler ona göre davranırdı. İstemediği bir şeyi yaptırmazdı ve haftanın çoğu zamanlarını Jackson ile geçirirdi.

Yataktan kalkıp etrafına bakındı. Büyük dolabın hemen yanında gördüğü çerçeveye baktı ve oraya doğru adımladı. Eline alıp baktığında Jinyoung ve Mark'ın resmini gördü. Oysa babası odasındaki çerçeveyi hâlâ eskisi gibi saklıyordu. Hiç düşünmeden elindeki cam çerçeveyi yere fırlattığında Mark sıçrayarak uyandı ve etrafına bakındı.

-

jaemin cok kıskanc bir cocuk 🙂🙂🙂

my family is always sad | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin