Jinyoung önündeki telefona baktı, açmak istemiyordu. Neden aramıştı ki? Ertesi gün mahkeme vardı ve anılarını tazeleyip üzülmek istemiyordu. Mark tekrar aradığında derin nefes alıp telefonu açtı. Kalbi deli gibi atıyordu. Yavaça Jackson'ın odasına adımladı. "Alo?" mırıldandı. Mark birkaç saniye sonra cevap verdi. "Nasılsın?" Yatağa oturup gözlerini odanın içinde gezdirdi. Sanki iki yabancı gibilerdi ve birbirlerine karşı soğuk konuşuyorlardı. "İyiyim...aslında iyi olmaya çalışıyorum. Sen?" Mark derin nefes verdi. "Mahkemeden sonra başka bir ülkeye gideceğim." Jinyoung göremeyeceğini bilsede kafa salladı. "Ne güzel..." "Sen peki? Nerede kalıyorsun veya neler yapıyorsun?" Jinyoung bacaklarını kendine doğru çekti. "Jackson'ın evinde kalıyorum...yani Jaemin için-" "Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Jinyoung. Sadece...Jackson'a bir şans vermelisin. Doğru olan bu." Jinyoung dudağını dişledi. "Ya istemiyorsam..?" Mark sessiz kaldı. "Kendi kararın, seni zorlayamam." Tebessüm etti. "Biliyorum...beni hiçbir konuda zorlamadın. Sana minnettarım, gerçekten." Mark gülümsedi. "Neyse mahkemede görüşürüz. Kendine iyi bak olur mu?" Jinyoung kafa salladı. "Sende öyle...her şey için teşekkür ederim." Mark birkaç saniye bekleyip telefonu kapattı.
Jinyoung derin nefes aldı ve yavaşça yatağa uzandı. Bu yatağa aylar sonra ilk defa yatmıştı. Örtüyü üstüne çekip kafasını yumuşacık olan yastığa bastırdı. Burnuna Jackson'ın kokusu geliyordu. Yastığa kokusu sinmişti. Gülümsedi ve gözlerini kapattı.
Saat sabahın beşine gelirken Jackson eve girdi ve Jaemin'in üstünü örtüp odasına gitti. Hava hafiften aydınlandığı için odanın içini kolaylıkla görebiliyordu. Yatakta yatan Jinyoung'a baktı ve tebessüm etti. Ses çıkarmadan üstünü değiştirip salona indi. Koltuğa uzanıp seslice inledi. Çok yorulmuştu ve uyumak istiyordu.
Gözlerini gürültülü bir sesle açıp etrafına bakındı ve yerde oturan Jinyoung'u görüp hızlıca yanına gitti. "İyi misin?" Jinyoung kafa sallayıp saçlarını kavradı. "Tanrım...merdivenlerden düştüm." Jackson iç çekip ayaklandı ve Jinyoung'un belinden tutup kalkmasına yardım etti. "Bir yerin acıyor mu?" Jinyoung dizini işaret ettiğinde Jackson onu kucağına aldı. Jinyoung minikçe bağırdı. "Ne yapıyorsun?!" Jackson kaşlarını çattı ve Jinyoung'u koltuğa bıraktı. Sağ bacağındaki eşofmanı dizine kadar kaldırıp yavaşça moraran yere baktı. Hızlıca ilaç dolabından bir krem kaptı ve önüne çömeldi. Yarasının üstüne öpücük kondurduğunda Jinyoung dudağını dişledi. "Sanırım...birkaç gün topallarsın." Mırıldandı. "Mahkemeye...gitmem gerek." Jackson kremin ağzını kapatıp Jinyoung'un yanına oturdu. "Peki...ben götürürüm seni." "Saçmalama. Hem sonra işe gideceğim." Jackson kaşlarını çattı. "Gitme işe...dizin geçsin gidersin." Jinyoung derin nefes aldı ve göz devirdi. "Jackson, sana ne?"
Jackson kafasını kaldırıp Jinyoung'a baktı bir süre. Ardından bir şey demeden doğruldu ve elindeki krem kabını koltuğa fırlattığında Jinyoung yerinde sıçradı. "Tamam! Özür dilerim, Jackson!" Jackson hızlıca üst kata çıktı ve odasının kapısını çarptı. Artık bıkmıştı. Bu muameleyi görmekten de bıkmıştı. Pişmandı işte, Jinyoung neyini anlamıyordu?! Onun yaptığı tek şey Jinyoung'u düşünmekti ama Jinyoung canı nasıl isterse öyle davranıyordu ve Jackson bıkmıştı. Jackson'ın böyle şeylere alındığını biliyordu! En sevmediği şey birinin onu hiçe saymasıydı ve Jinyoung ona az önce öyle davranmıştı. Açılan kapı sesini işittiğinde arkasını dönme zahmetinde bulunmadı ve akan yaşlarını saklamadı. Jinyoung'un bu zamana kadar yaptığı her şeye katlanmıştı ama onu hiçe saymamalıydı. Jackson bunu hak etmiyordu. Babası da onun sözlerini dinlemezdi. O çırpınıp dursa da babası umursamazdı. Jinyoung önüne geçip kollarını Jackson'a sardı. "Özür dilerim...ben kocaman bir aptalım ve sen bunları hak etmiyorsun. Özür dilerim Jackson..." Jackson hızlıca kollarını önündeki bedene sardı. "Bana...böyle davranma. Babamdan farkın kalmıyor, b-bana söz vermiştin...bir daha-" Jinyoung onu susturdu. "Jackson...çok bencilleştim ve...senin de üzüldüğünü anlayamadım. Özür dilerim, seni umursadığımı biliyorsun..." Yavaşça Jackson'ın yanağına öpücük kondurdu. Kollarını ayırıp önündeki bedene baktı. "Tanrım...miniciksin." Jackson kaşlarını çattı. "Değilim." "Hayır, çok miniksin." Jackson'ın yanaklarını sıktırdığında Jackson hızlıca göğüslerinden ittirdi. "Siktir git Jinyoung." Jinyoung tekrardan yanına yaklaşıp kolunu omzuna attı ve kendine doğru çekti. "Miniciksin, minicik!" Jackson gülüşünü tutamayıp gülerken kolları arasından kurtulmaya çalıştı.
Jinyoung mahkemeye giderken, Jackson Jaemin'i okula bıraktı ve hastaneye gitti. Mark ve Jinyoung ayrılacağı için mutluydu. Jaebeom'u gördüğünde gülüşü soldu ve hızlıca odanın içine girip üstüne önlüğünü geçirdi. Açılan kapıya baktığında Sehyoon'u gördü. Onu sevmiyordu. Göz devirip kapıya doğru ilerlediğinde Sehyoon hızlıca Jackson'ı tuttu ve kendine doğru çekti. "Tanrım...ne yapıyorsun?" Sehyoon ellerini Jackson'ın yanaklarına koydu. "Jackson babam-" İki yana kafa sallayıp kolları arasından kurtuldu. "Sikeyim! Yalan söylemekten bıkmadın mı artık? Senin yüzünden düştüğüm hale bakar mısın? Sırf senin yüzünden Jinyoung benimle adam akıllı konuşmuyor bile!" Sehyoon kıkırdadı. "Sadece...benim yüzümden mi gerçekten..? Kendini kandırma Jackson. Jinyoung'u sevmiyorsun." Jackson yumruklarını sıktı. "Beni öpt-" Hızlıca Sehyoon'u göğüslerinden ittirdi. "Sus." Odadan çıkıp kapıyı kapattı ve tuvalete girdi. Yüzünü yıkayıp aynadan kendisine baktı. Kalbi deli gibi hızlıydı.
Jinyoung, Mark'a son kez sarılıp arabasına bindi. Dizi acıyordu. Adalet sarayına gidip gerekli dosyaları aldı ve başsavcıya şikayetini söyleyip evde çalışacağını dediğinde onu onayladı. Eve gidip yatağın üstüne oturdu ve dosyaları çıkarıp inceledi. Arada not almayı da unutmuyordu.
Jackson işten çıktı ve Jaemin'i okuldan alıp eve gitti. Jaemin çok uykusu olduğunu ve yatacağını söylediğinde Jackson onu onayladı. Yavaş adımlarla odasına geçti. Jinyoung'u görüp kocaman gülümsedi ve üstündeki kıyafetleri çıkardı. Jinyoung o kadar cok odaklanmıştı ki, Jackson'ın geldiğini fark etmemişti bile. Üstünü değiştirip Jinyoung'un yanağına dudaklarını bastırdı. Yerinde sıçrayıp Jackson'a döndü ve gülümsedi. "Kahve yapmamı ister misin?" Jinyoung usulca kafa salladığında, Jackson mutfağa indi. İki tane kahve yapıp Jinyoung'un yanına oturdu. Kahveyi dizine koyup dosyalara baktı. "Mahkeme nasıl geçti?" Jackson'a dönmeden cevap verdi. "Ayrıldık, bitti." Jackson kafa salladı. "Mutsuz musun..?" "Tabiki." kıkırdadı. "Peki seni mutlu edebilir miyim?" Jinyoung yüzündeki gülüşü saklayamadı. Jackson'a bakmadan konuşuyordu. Yaklaşık bir haftadır tuttuğu notlara göz gezdirdi. Bunlara çok uğraşmıştı ve önemli bilgiler vardı. Kalemi bırakıp Jackson'a döndü. "Bilmem, edebilir misin?"
Jackson dişlerini göstererek güldü ve kahvelerle notları yanındaki çekmecenin üstüne koydu. Ellerini Jinyoung'un boynuna koyup yanağını öptü. "Öperek mi mutlu edeceksin beni?" Jackson alt dudağını dişledi. "Evet, yetmez mi?" Jinyoung omuz kaldırdı. "Bilmem...denemeden bilemem değil mi?" Jackson kahkaha attı ve Jinyoung'un belinden tutarak yatağa yatırdı. "Seni seviyorum." mırıldandı. Bakışlarını Jackson'ın dudaklarından gözlerine çıkardı. "Biliyorum." Jackson dudağının kenarını öptü. "Sen? Sen beni seviyor musun?" Jinyoung cevap vermek yerine birkaç saniye sonra dudaklarını Jackson'ın dudaklarına bastırdı ve sertçe inledi. Jinyoung, Jackson'ın tişörtünü göğsüne kadar kaldırıp elini çıplak bele yerleştirdi ve küçük halkalar çizmeye başladı.Jackson, Jinyoung'un başının altındaki yastığı hızlıca çekti ve yere atacakken kahve dolu bardağa çarptı.
Kahve döküldü ve bardak parkeye düştüğünde gürültülü bir ses çıkarıp kırıldı. Jackson dudaklarını ayırıp hızlıca o yöne döndü ve üstüne kahve bulaşan kağıtları gördü. "Siktir!" Jinyoung hızlıca doğrulup o yöne baktı. "Tanrım..." Çekmeceye uzanıp ıslanan kağıtları eline aldı ve geri bıraktı. "Hepsine bulaşmış." Jackson gözlerinin dolduğunu hissediyordu. O notların Jinyoung için önemli olduğunu biliyordu çünkü bir hafta boyunca sadece buna uğraşmıştı. "J-Jinyoung...özür dilerim." Jinyoung saçlarını kavradı. Yazıların çoğu akmıştı. "Yemin ederim...bilerek olmadı. B-ben...sadece yastığı yere bırakacaktım ve...bard-" Jinyoung ona döndüğünde sözünü yarıda bıraktı. Kızmasından korkuyordu. Jackson'ın dolan gözlerini sildi ve tişörtünü düzeltti. "Tamam...sorun değil." Jackson iki yana kafa salladı. "Nasıl düzelteceğiz..?" "Jackson...gerek yok, gerçekten. En baştan tekrar başlarım. Bunun için ağlamana gerek yok." Sımsıcak gülümseyip Jackson'ın dudaklarına öpücük kondurdu ve yataktan doğrulup dosyaları kucakladı. Islanan kağıtlara bakıp iç çekti. Olan olmuştu ve kızıp Jackson'ı daha fazla üzmek istemiyordu. Jackson evdeki hiçbir odayı değiştirmediği için şanslıydı. Eskiden hep çalıştığı odaya girdi ve kapıyı kilitleyip masaya oturdu. Küçük bir odaydı ve burayı seviyordu. Derin nefes alıp dosyaları açtı ve en baştan not tutmaya başladı.
-
artık yakınlasma ve konuya girme vakti 😬😬
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my family is always sad | jinson ✔
Novela JuvenilJackson olanlardan sonra bebeği ile tek başına kalmıştı. Jinyoung ise, onları bıraktığı için üzgün değildi.