Jackson, Jaemin'i uyuttu ve salona inip etrafa göz gezdirdi. Yaklaşık on dakika sonra çalan kapıyı işitip koşarak açtı. Sehyoon gülümseyerek ona bakıyordu. "Hoş geldin..." mırıldandığında Sehyoon hızlıca içeri girdi ve ayakkabılarını çıkarmadan kollarını Jackson'a sardı. "Hoş buldum sevgilim." dudaklarını önündeki dudaklara bastırdığında Jackson hemencecik karşılık verdi. Sehyoon hafifçe parmak uçlarında doğrulup boylarını eşitlediğinde minikçe inleyip Jackson'ın ensesini okşadı. Burnuna dolan Jinyoung'un kokusuyla yüzünü ekşitti ama şu an önemli olan yavaşça belini saran Jackson'ın elleriydi. Dudaklarına sulu bir öpücük kondurup hızlıca ayrıldı ve elini Jackson'ın ceplerinde gezdirdi.
Sigara paketini bulduğunda iki dal çıkarıp elinden tuttu ve Jackson'ı hızlıca bahçeye çıkartıp çimlerin üstüne uzandı. Bakışlarıyla yatmasını söylerken bir yandan da sigaraları yakıyordu. "Üstüne Jinyoung'un kokusu sinmiş...sigara kokusu ondan daha iyidi-" Jackson yanına uzanırken kaşlarını çattı. "Terbiyeli ol Sehyoon." Elindeki sigaradan bir tane hızlıca kapıp dudaklarına sıkıştırdı. "Onu bana mı savunu-" Tekrardan lafını kesti. "Jinyoung'a karşı terbiyeli ol diyorum. Sana karşı savunduğum falan yok." Sehyoon uzun bir süre sessiz kaldığında bakışlarını ona çıkarttı. "Hâlâ değerli senin için, değil mi?" Jackson oflayıp doğruldu ve üstündeki tişörtü çıkarıp uzağa fırlattı. "Bak...yok artık koku falan. Oldu mu?" Sehyoon'da hızlıca doğruldu. "Sorun o değil. Sorun bu eve geldiğimde her attığım adımda Jinyoung'a dair bir şeyler bulmam. Sana her sarıldığımda senin kokunu değil de Jinyoung'un kokusunu almam. Seni öptüğümde ileri gitmeme bile izin vermiyorsun." Yavaşça Jackson'ın kucağına çıktı. "Onu unutmalısın Jackson." Dudakları arasındaki sigarayı çekip kendi dudaklarına koydu ve derince içine çekti. Dumanı Jackson'ın dudaklarına üfleyip iç çekmesini sağladığında hızlıca dudaklarını bastırdı. Parmakları arasındaki sigarayı bırakıp ellerini Jackson'ın çıplak sırtına koydu.
Tırnaklarını deriye sürterken diz kapaklarını yere bastırdı ve hafif dikleşip Jackson'ın kasıklarına doğru ilerledi. Jackson ise anlayıp hafif geriye çekildiğinde Sehyoon sabır dilercesine iç çekti. Dudaklarını ayırıp üstündeki tişörtü bir çırpıda çıkarttı ve Jackson'ın boynuna sulu bir öpücük kondurdu. Bir eliyle Jackson'ın elini tutup diğer elini altındaki beyaz eşofmana attı. Ne yaparsa yapsın Jackson'ın inlemesini sağlayamıyordu. Dişlerini sertçe boynuna geçirdiğinde buna karşılık inleme alamamak sinirini bozdu. Hızlıca elini eşofmandan içeri soktuğunda Jackson ondan önce davranıp izin vermedi. "Abartma." dişleri arasından tısladığında Sehyoon pes edip kucağından indi ve Jackson'a baktı. Yüzüne hızlıca bir gülümseme yerleştirip "Sorun değil sevgilim." dedi. Bu kadar çabalamışken Jackson'ı kaybedemezdi.
Jinyoung tam bir haftadır Mark'ın evinde kalıyordu ve bir haftadır her saat ağlıyordu. Mark bir tepsiye Jinyoung için yemek koyup salona adımları ve yanına oturup, tepsiyi dizlerine koydu. "Akşam yemeği yememiştin..." Jinyoung düşüncelerinden hızlıca ayrılıp Mark'a baktı ve dolan gözlerini sildi. "T-teşekkür ederim." Dedi titreyen sesiyle. "Çok teşekkür ederim Mark."
Saat sabahın üçüne geldiğinde, Jinyoung yatakta oturmuş, sırtını duvara yaslamıştı ve telefonda Jackson'ın numarası açıktı. Onu arayıp eskisi gibi olmalıyız diye kızmak istiyordu ama yapamazdı. Aldatıldığı her aklına geldiğinde, öyle bir canı acıyordu ki, onca senelerin yalan olduğunu düşünüyordu. Sehyoon dört yıldır onların hayatındaydı ve Jinyoung hangi senelerin doğru olduğunu bile bilmiyordu. Ağzından acı dolu bir inleme kaçtı. Şu bir haftadır o kadar perişan olmuştu ki, resmen tüm bedeni çekilmişti. İncecik kalmıştı. Gözleri ise saat başı ağlamaktan ağrıyordu. Bazı sabahlar gözünü açmaya çalışmak bile işkence haline gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my family is always sad | jinson ✔
Novela JuvenilJackson olanlardan sonra bebeği ile tek başına kalmıştı. Jinyoung ise, onları bıraktığı için üzgün değildi.