Jinyoung Mark'a veda edip kafeden çıktı ve ofisten eşyalarını alıp bir taksiye bindi. Jackson'a Mark'la tanıştığını anlatacaktı. Aslında ona anlatacak bir sürü şeyi vardı. Telefonu cebinden çıkarıp tekrar Jackson'ı aradı. Yine cevap alamamıştı. Derin nefes alıp kafasını cama yasladı. evin önünde durup taksiden indi ve kapıyı açıp girdi. Jackson'la evleneli üç ay oluyordu. Yatak odasına çıkıp üstüne en ince şortlarından birini giydi ve üstüne göbek deliğinin birkaç santim altında biten ince bluzünü giydi. Havalar o kadar çok sıcaktı ki, şortla bile terliyordu. Saçına Jackson'ın bir bandanasını geçirip aynadan kendine baktı. Kafasındaki bandana ile çok şirin gözüküyordu. Jackson şu an yanında olsa Jinyoung'un yanaklarını bile sıktırabilirdi. Gülümseyip belirgenleşen gamzesine baktı. Cebinden telefonu çıkarıp bir fotoğraf çekindi ve Jackson'a yolladı. "Çabuk gel! Seni özledim..."
Hızlı adımlarla mutfağa indi ve Jackson'ın en sevdiği yemeklerden birkaçını yapıp salona geçti. Saat çoktan akşam sekiz olmuştu bile. Jackson'ı tekrar aradı ve cevap verdiğinde hızlıca doğruldu. Sesini bile özlemişti! "Bebeğim? Telefonlarımı neden açmıyorsun?" Birkaç saniye cevap alamadı. "Evde misin?" Jinyoung görmeyeceğini bilsede kafa salladı. "Evet. Seni bek-" "Bugün dışarıda yiyeceğim. Bir sorun olmaz değil mi?" Jinyoung birkaç saniye öylece bekledi. Kalbi kırılmıştı. "Ha...sorun değil. Gece geç dönme, uyumayıp seni bekleyeceğim. İyi eğlenceler." Göğsü ağrıyordu. "Görüşürü- Geliyorum bekleyin!" "Görüşürüz bebeği-" Suratına kapatılan telefonla gözlerini kapattı ve arkasına yaslandı.
Aklına attığı resim geldiğinde hızlıca mesajlara girdi ve Jackson'ın hâlâ görmemiş olduğunu gördü. Bir hışımla mesajları geri çekti ve kafasındaki bandanayı çıkarıp yanına fırlattı. Ağlamamak için kendini sıkıyordu. Koltuktan doğrulup mutfağa gitti ve yaptığı yemekleri koyup yemeğe başladı. Yerken birazcık ağlamıştı. Birazcık...
Saat gece on bire gelirken odaya çıktı ve yeni aldığı kitabı okumaya başladı. Kafasını kaldırıp saatine baktığında gece yarısını geçtiğini gördü. Jackson nerede kalmıştı? Terlediğinden dolayı üstündeki örtüyü bacaklarından çekip çıplak bacaklarına baktı. Sağ bacağındaki kesiğe gözleri takıldı ve bacağını büküp ayağını diğer dizinin üstüne koydu. Parmaklarını yaranın üzerinde gezgirdi. Üstünden yıllar geçmesine rağmen izi tazeydi ve geçmiyordu.
Yaklaşık üç sene önce Jackson'la beraber spor salonuna giderlerdi. O gün ayağını aletin sivri yerine sürtüp yaklaşık beş santim kesmişti. Jackson koşarak yanına gitmişti ve kesilen yere baktığında ağlaması bir olmuştu. Jackson her şeye ağlamazdı ama söz konusu Jinyoung ise en ufak şeye bile saatlerce ağlayabilirdi. Hastaneye gittiklerinde dikiş atılmıştı. İç çekip önüne döndü.
Yaklaşık bir saat sonra duyduğu kapı sesiyle yerinde doğruldu ve yavaşça yataktan kalkıp merdivenlere doğru adımladı. Jackson'ı merdivenlerden çıkarken görüp gülümsedi. Onu çok özlemişti! Gözleri ağlamaktan ağrıdığı için birkaç kez kapatıp açtı ve yanına gelen bedene kollarını sardı. Kokusunu çekebileceği kadar içine çekti. Sigara korkuyordu ama bunu dert edecek durumda değildi. Sevgilisini gerçekten özlemişti. Jackson birkaç adım geriye gidip Jinyoung'un dudaklarını öpüp çıplak bacağını okşadı ve bir şey demeden odaya gidip yattı.
Jinyoung Jackson için dolaptan pijamalarını çıkarıp yanına gitti. "Tüm gün hastanedeydin, üstünü değiştir." Jackson kafa sallayıp doğruldu. Üstünü hızlıca değiştirip Jinyoung'a bakmadan geri yattı. Jinyoung aklına Mark geldiğinde anlatmak için hevesle ağzını araladı. Ama onu Jackson'ın düzenli nefes alış verişi kesmişti. Burukça gülümsedi. Örtüyü usulca Jackson'ın üstüne çekti ve yanına uzanıp kollarını sevdiği bedene doladı. Ağrıyan gözleni kapattı. Jackson Jinyoung'un şiş gözlerini bile fark etmemişti. Onunla yarın konuşabilirdi, değil mi?
-
Jackson kollarını sıkılaştırdı. Jinyoung için gerçekten endişeliydi. Nöbette kalmak zorunda olmasa onunla beraber giderdi. "Yanına destek alman gerek." Jinyoung iki yana kafa salladı. "Çok dikkat çeker ve izin vereceklerine emin bile değilim." Jackson kafa salladı ve birkaç adım geriye gitti. "Haber ver...kesinlikle."
Jinyoung akşam saat sekize gelirken arabasına bindi ve kadının verdiği adrese sürdü. İneceği yerin bayağı ilerisine arabayı park edip indi ve o sokaklardan birine doğru yürümeye başladı. Elleri hafiften titriyordu. Hızlıca ceplerine sıkıştırıp etrafına bakınarak yürüdü. Saat dokuza kadar sokaklarda dolaştı ama kimseyi görememişti bile! Çalan telefonuyla yerinde sıçradı. Açtığında diğer adresten bir ölü bulunduğunun haberini aldı ve koca bir siktir çekip koşarak arabasına bindi.
Jackson oturduğu yerde korkudan tüm vücudu titriyordu. Jinyoung'a bir şey olacak düşüncesi onu delirtiyordu! Ambulans siren sesleri duyduğunda bir hışımla yerinden kalktı ve oraya doğru koştu. Jinyoung olmaması için dua ediyordu. Birkaç saniye sonra sedyede yatan adama baktı ve rahatlıkla nefes verdi. Delirdiğini hissediyordu.
Jinyoung cesedin önünde durdu ve yumruklarını sıktı. Artık bu duruma katlanabileceğini sanmıyordu. Yanındaki direğe sertçe yumruk atıp bağırdı. Sinirini çıkaracak bir şeyler arıyordu. Jackson onu çok merak etmiş olmalıydı. Cesedi otopsiye götürmelerini söyleyip arabasına bindi ve hastaneye sürdü.
Jackson dolabından bir paket sigara çıkardı ve bahçeye çıktı. Dudakları arasına bir dal yerleştirip yaktı. Jinyoung'u deli gibi merak ediyordu. Yaklaşık on dakika sonra görüş açısına Jinyoung girdiğinde elindeki sigarayı çöpe atıp yanına koştu. Kolundan tutup Jinyoung'u kendine doğru çevirdiğinde ağlayan bir Jinyoung görmeyi beklemiyordu. Kaşlarını çattı ve küçüğünün yaşlarını sildi. "Ne oldu?" Mırıldandı. "Hiçbir şeyi beceremiyorum! Hiçbir şeyi..."
-
abi jacksonda cok masum dwgil yani ben bastan uyarayım da
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my family is always sad | jinson ✔
Novela JuvenilJackson olanlardan sonra bebeği ile tek başına kalmıştı. Jinyoung ise, onları bıraktığı için üzgün değildi.