Altıma hızlıca bir eşofman geçirip, koşarak alt kata indim ve beni arabada bekleyen Jackson'ı görüp adımlarımı daha da hızlandırıp, ön koltuğa bindim. Jaemin arka koltukta oturuyor, elinde kocaman bir hediye paketiyle duruyordu. Önce onu son kez Yuta'nın evine bıraktıktan sonra adalet sarayının yakınlarına arabayı park edip, hızlıca içinden çıktık. Ellerimiz birbirine kenetliydi. Yavaş adımlarla adalet sarayına yürüyorduk işte... İstifamı vericektim ve son olarak Jackson istifa edecekti. Sonrasında vedalaşıp, gidecektik. Her gün yürüdüğüm yollarda son kez yürüyecek olmam gözlerimi doldururken, Jackson bunu anlayıp yavaşça elimi okşuyordu.
Adalet sarayına girdiğimizde, Jackson ellerimizi ayırdı ve ani bir hareketle belimi kavrayıp; kendine yakınlaştırdı. İstifamı yaptıktan sonra ofise girmiştik ve eli hâlâ yumuşak hareketlerle belimi okşuyordu. Kapıyı açtığımda, tüm gözler bizi bulmuş, şaşkınlıkla bakıyordu. Gözlerimi ayaklarıma indirdiğimde, Jackson yavaşça benden ayrılıp, masamın üstünde duran eşyalarımı toplamaya başladı. Küçük adımlarla yanına yaklaştığımda, bakışları bana çıkmış, Ne oldu? der gibi kafa sallamıştı. Gerçekten, şu an herkes tüm işini bırakmış, bize bakıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi! Cevap vermek yerine gözlerimi sadece gözlerine kenetledim ve alt dudağımı dişledim.
Jackson sabırla gözlerini kapayıp, derin nefes aldı ve "Sikeyim." dedi. Hızlıca arkasını dönmüş, çatık kaşlarıyla gözlerini etrafta gezdirmişti ve "Ne bakıyorsunuz?" diye sinirle tısladı. Ardından sakin kalmak için tüm eşyalarımı sertçe kutuya koymuş, tek eliyle tutarken diğer eliyle elimi kavrayıp odadan çıktı. Kapıyı sertçe çarptığında, sakinleştirmek için elimi sıkılaştırdım.
Saat akşam on bire kadar tüm kişisel eşyalarımızı toplamıştık. Dolaplar tamamen boştu. Jaemin ise hâlâ Yuta ile beraberdi. Yatağa oturup, derin bir nefes verdim. Saatlerdir evi boşaltmaya çalışıyorduk ve gerçekten çok fazla yorulmuştum. Ben kıyafetlerimizi kutuların içine koyuyor, Jackson aşağı indirip kapının önüne bırakıyordu. Odada yatak, dolap ve büyük dekoratif eşyalar dışında hiçbir şey kalmamıştı. Aynı şeyi Jaemin'in odasına da yapmıştık ve ciddi anlamda bayılıp kalabilirdim. Jackson'ın elleri kutu taşımaktan kızarsa da asla şikayet etmiyor, kapının önüne bırakıp geri odaya çıkıyordu.
Son kutuyu da indirip odaya girdi ve yanıma oturup, nefes verdi. Başımı omzuna yasladığımda, alnıma minik bir öpücük bıraktı. "Bebeğim, kutuları bahçeye çıkarıp Jaemin'i almaya gideceğim." Dediğinde ona döndüm. "Çok yoruldun..." İki yana kafa sallamış, saçlarımı karıştırmıştı. "Yorulmadım ki." Sonrasında ise kutuları bahçeye çıkarırken ona yardım etmiştim ve Jackson, Jaemin'i almaya gitmişti.
-
10 yıl sonra
Jackson'ın saçını çekiştirirken, koca bir çığlık atmış, bırakmam için yalvarıyordu ama hayır, bırakmayacaktım. Tanrım, üstümdeki çizgili hırka yüzünden bana yaşlı dede imasında bulunmuştu! Bir yandan bağırıyor, bir yandan kahkaha atıyordu ve ben yatakta, ayaklarımı omzuna koyup ittirirken, saçını yoluyordum. "Jinyoung, acıtıyorsun, bebeğim kel kalacağım!" Hızlıca yataktan kalkmış, birden kollarımdan tutup üstüme oturmuştu. Tanrım, bu adamda ayı gücü vardı! Kesinlikle öyleydi çünkü hepsini saniyeler içinde yapmıştı.
"Kalk üstümden!" Bacakları arasında debelenirken, yüzünü boynuma sürttü. "Bi dur." demiş, burnunu çeneme sürtmüştü. "Ne duracakmışım ya? Kalk üstümden! Öpme beni istemiyorum." Sesimi şakasına sert çıkardığımda, beyaz dişlerini göstererek gülümsemişti. "İstiyorsun," Boynuma öpücük kondurdu. Oradan adem elmama kaymış, çenemin altını da öpmeyi ihmak etmemişti. "Çok istiyorsun, tanımıyorum sanki seni." Çalan kapıyla son olarak dudaklarıma ıslak bir öpücük kondurmuş, üstümden kalkmıştı ve koşarak alt kata inip kapıyı açmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my family is always sad | jinson ✔
Teen FictionJackson olanlardan sonra bebeği ile tek başına kalmıştı. Jinyoung ise, onları bıraktığı için üzgün değildi.