Jinyoung bu kez Jackson'dan erken kalktı ve hazırlanıp evden çıktı. Yaklaşık iki saat erken kalkmıştı. Adalet sarayına girmek yerine Mark'ın şirketine girip odasının olduğu kata çıktı. Mark, Jinyoung'un girmesine izin verdiği için girerken zorluk yaşamıyordu. Kapıyı tıklattığında bir cevap alamadı. Usulca açıp içeri girdi ve koltukta uyuyan Mark'ı görüp tebessüm etti. Yanına adımlayıp yavaşça salladığında Mark ürkekçe kalktı. "Ah...günaydın Jinyoung." mırıldandı. Jinyoung, Mark'ın dağılan saçını düzeltip yanına oturdu ve iç çekti. "Yanında...durmaya ihtiyacım vardı. Sorun olmaz değil mi?" Mark esnerken iki yana kafa salladı ve başını Jinyoung'un omzuna yasladı.
"Jackson...bir şey mi yaptı yine?" uykulu sesiyle sordu. "Jackson çok kalbimi kırıyor. Bazen iyi bazen kötü ve ben anlayamıyorum artık. Benden nefret ederken birkaç saat sonra beni sevdiğini söylüyor. Sehyoon'la tanıştıktan sonra o kadar çok değişti ki...ne yaptığının farkında bile değil. Mark ben artık ona nasıl davranmam gerek bilmiyorum bile. Onu çok seviyorum ama artık sevgimin karşılıklı olmadığını biliyorum. Benden...utandığını söyledi. Yüzüne bakacak cesareti bulamıyorum kendimde..." Mark dikleşip Jinyoung'a baktı. "Jinyoung...üzgünüm. Gerçekten. Fakat elimden gelen bir şey yok. Jackson'dan boşanabilirsin, biliyorsun." Jinyoung kafa salladı. "Biliyorum ama kolay bir şey değil." Mark ofladı ve camdan dışarıya baktı. "Neyse...gitmem gerek. Birkaç gündür işimle pek ilgilenemiyorum. Görüşürüz." Mark'ın cevap vermesine izin vermeden odadan çıktı ve hızlıca adalet sarayına girdi.
Bilgisayarına son notu da girip kapattı ve telefonundan saate baktı. Gece yarısını geçmişti. Oflayıp başını masaya koydu. Jackson bir kez bile aramamıştı. Askılıktan siyah kabanını alıp hızlıca saraydan çıktı. Arabasına binip dikkatlice eve sürdü ve geldiğinde park edip anahtarıyla kapıyı açtı. Ayakkabılıkta Sehyoon'un ayakkabısını gördüğünde kaşlarını çatıp usulca salona adımladı. Camlar açık olduğundan dolayı odanın içi hafif aydınlıktı. Koltukta yatan ikiliyi görüp oraya doğru adımladı ve Jackson'la Sehyoon'u gördü.
Ses çıkarmadan salondan çıktı ve ardından ise evden. Bir taksi durdurup bindi ve Mark'ın ev adresini verdi. Vardığında inip kapıyı çaldı. Mark kapıyı açtığında ağlayan Jinyoung'u görüp hızlıca yanına gitti. "Hey...ne oldu?" Yaşları duraksız akarken Mark kollarını ona sardı. "Jinyoung...sakin ol." Ağzından binlerce hıçkırık kaçtı. O kadar çok ağlamıştı ki, nefes almak zor geliyordu. Biraz sakinleştiğinde Mark onu içeriye soktu ve tuvalete götürdü. "Yüzünü yıka...rahatlarsın." Jinyoung kafa sallayıp yüzünü yıkadı.
Salona geçtiklerinde Jinyoung oturup burun çekti ve telefonunun ekranını açıp Jackson aramış mı diye kontrol etti. Mark, Jinyoung'a en sevdiği kahveden yapıp yanına oturdu. "Anlatacak mısın?" bardağı uzattı. Jinyoung teşekkür edip elinden aldı ve konuşmaya başladı. "B-ben...işten çıkıp eve gitmiştim. Koltukta beraber yatıyorlardı. Ben umrunda bile değilim Mark. B-bir kez bile merak edip aramadı beni." Mark ofladı. "Jinyoung...şimdi yat olur mu? Sabah konuşuruz." mırıldandı. Jackson'ın yüzüne koca bir yumruk geçirmek istiyordu. Jinyoung için boş bir oda verip pijamalarından birini getirdi. "Bunları yatmadan önce giyersin." Teşekkür edip Mark tam çıkacakken ona seslendi. "Birkaç gün...sende kala-" Mark kafa salladı ve odanın anahtarını masaya bırakıp çıktı.
Jackson beline konan elle uyanıp dikleşti ve yanına döndü. Sehyoon'u gördüğünde hızlıca koltuktan kalktı. İnleyip elini beline koydu. Her yeri tutulmuştu. Tekli koltuğa koyduğu telefonunu alıp saate baktı ve sabahın dördü olduğunu görüp küçük çaplı bir şok geçirdi. Aklına Jinyoung geldiğinde siktir çekip koşarak üst kata çıktı fakat yatak boştu. Jaemin'in yanında yatma ihtimaline karşı o odaya da baktı ama görememişti. Evlerinin park yerine çıktığında arabasının yanındaki Jinyoung'un arabasını görüp saçlarını kavradı. Telefonunu çıkarıp Jinyoung'u defalarca kez aradı ama Jinyoung hiçbirini açmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my family is always sad | jinson ✔
Ficção AdolescenteJackson olanlardan sonra bebeği ile tek başına kalmıştı. Jinyoung ise, onları bıraktığı için üzgün değildi.