yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Beş Saat Kadar Sonra
Ayakta duruyordum. Oturamazdım. Daha doğrusu oturmam yasaklanmıştı. Dilan halamın, oturmamam için, kesin emri vardı. Bacaklarım ağrıdan titreyecek raddeye erişse dahi oturamazdım. Peki, neden? Çünkü oturursam gelinliğim kırışırmış.
Gelinliğim... Bu sahiplik kavramı, bana öylesine yabancıydı ki; nasıl benimseyeceğimi bilmiyordum.
Gelinlik giymenin hayalini kurmamıştım hiç. Âşık olduğum adam ile olacak olan düğünümün gösterişini düşlememiştim. Ama görünen o ki bazen hayal ettiklerimizden ya da düşlediklerimizden ziyada aklımızın kıyısını dahi tırmalamayan olgular, gerçekliğe duydukları hasreti dindirebiliyorlardı bir şekilde.
Karşımdaki aynaya dokunan görüntüme pekiştirme yaparcasına baktım, baktım, baktım da baktım.
Gelinliğin eteği aşırı kabarık değildi. Göğüs kısmından yukarı çıkan iki adet kalın askı, parlak nakışlarla özene bezene işlenmişti. Dokunduğum anda yumuşak naifliğini zerrelerime hissettiren kumaş ise bir rivayete göre; Fransa'dan sipariş edilmişti.
Saçlarıma tutunan upuzun duvak, yerlere hükmediyordu. Duvağın gösterişini gölgelememek uğruna sönük halde topuz yapılmış, kalın bukleli, sarı saçlarımın arasına inci tokalarla sabitlenen narin tül parçası, iğne değse yırtılacak kadar hassastı sanki. Oysa yürürken, yanlışlıkla, defalarca üstüne basmış ve sağlamlığını kontrol etmiştim.
Oturamadığım sandalyenin tepesindeki kırmızı kuşağa ağlama safhasında baktığım sırada odamın kapısı açıldı. "İclal," dedi annem çekinerek. "Müsait misin kızım?"
Konuşmadım. Benden alamadığı cevabı lehine çevirerek içeriye girmişti. Uzun süredir ağladığının habercisi olan şişmiş gözaltılarını elinin tersiyle kurularken yaklaştı. Sonrasında gelinlik kumaşının kırışmasını umursamadan bana sarıldı. Halam bunu görmesin aman.
Kollarımı iki yanda sallandırmaktan başka bir şey yapmadım. Ne ağladım ne de sarılışına gönlümden kopan bir karşılık verdim. Yalnızca durdum. Biraz da kaldım. Öylece bekledim.
Zaten -bir süre sonra- annem de geri çekilmişti. "Seni kucağıma ilk verdiklerinde..." yeniden yüzünü kuruladı. "O kadar savunmasız görünüyordun ki bir an olsun yanımdan ayırmak istememiştim küçücük bedenini. Gözüm gibi baktım sana. Her şeyden, herkesten hatta kendimden bile sakındım kızım. Ama şimdi şu hale bak... Benden ayrılıyorsun. Yanımdan gidiyorsun."
"Gitmiyorum," dedim duygu barındırmayan bir tonda. "Beni siz gönderiyorsunuz anne. Bu gerçeğin farkına varın artık." Hayır, duygusuz oluşum anneme kırgın olduğum anlamına gelmiyordu. Yalnızca kızgındım. Anneme ve babama, abime ve bizi berdele mecbur bırakan geçmişin Meranlar'ına, Karaevrenler'ine kızgındım.
"Canımdan çok sevdiğim kızımı öylece göndermek kolay mı sanıyorsun?" sızlayan sesini toparlamak amacıyla kısaca duraksadı.
"Bazen çok kötü görünen şeyler bizim için en hayırlı ve en iyi şeyler olabiliyor İclal. Ben bunu babanla evlendiğimde anladım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
General Fictionİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...