yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Sevinmeli mi yoksa üzülmeli miydim bilmiyordum ancak Meran ailesi, soyadımı değiştirdiğim anda konaktaki izlerimi silip beni unutmakta gecikmemişti.
Ördek kovalayan palyaço travmasını bünyesinden atabilsin diye Berkay'ı odama götürmek istediğimi söylediğimde Dilan halam artık bir odamın olmadığını belirtmiş, eskiden kullandığım dört duvarın yeni kilerleri olduğunu özellikle dile getirmişti.
Bu konakta hatıramın kalmadığını öğrenmek büyük bir hissizlikti benim için. Fakat hissizliğimin derin dehlizlerine dalamazdım. En azından, Berkay hâlâ ağlamanın etkisinden çıkamamışken değil.
Alternatif çözüm niyetine Fatih'in odasına çıkmıştık. Ben kardeşimin tek kişilik yatağına oturmuş, sırtımı yatak başlığına yaslamışken Berkay ise bir kedi misali dizlerimin üzerine kıvrılmıştı. Arada bir kıpırdanıyor, burnunu -hafifçe- eteğimin kumaşına sürtüyor ve kızarmış yüzüyle minik tebessümler ediyordu.
Sessizlik içinde, parmaklarım onun saç diplerini arşınlıyorken aheste aheste... Yirmi dakika kadar bir sürenin geçtiğini varsayıyordum.
Biz yukarıdayken aşağıda her şey yolundaydı. Büyük ihtimalle gereksiz dertlerden yakınıyor, bir zamanlar kan düşmanı olan iki aile sakin sakin sohbet ediyordu. Dilan halam kahve servisine kadar Fatih'in odasında kalmamıza müsaade buyurmuştu. Sonrasında Zehra ve Baran'ın nişan merasimine katılmak mecburiyetindeydik.
Mecburiyetlere yakalanmadan önce, rahatımız bölünmeden, tırnağımın ucunu -iki yumuşak dokunuşla- Berkay'ın kum kahvesi saçlarının arasına vurdum. "Daha iyi misin?"
Kontrol amaçlı kullandığım ifade, dikkatini birazcık geç çekmişti. Dalmak üzere olduğu uykudan silkinerek arındı. Mayışmaya meyilli kirpiklerini seri aralıklarla kırpıştırdı. "Senden ayrılmamak için bu soruya nasıl bir cevap vermem gerekiyor zevcem?" dedi boğuk sesiyle. Belime doladığı kollarının tutuşunu da sıkılaştırmayı ihmal etmemişti.
Sırtıma ek olarak başımı da yatak başlığına yaslarken sabır çektim. İstisnasız, her konudaki ciddiyeti parçalama kapasitesine sahip biri ile evliliğe evet demiştim ben.
"Oyun oynamıyoruz burada Berkay." Parmaklarımı geçirdiğim saçlarını nazikçe (!) çekiştirdim. "Soruma cevap ver."
"Kötüyüm." Kafasını kaldırıp hüzün yüklü gözlerine demir atmış yaşları görmemi sağladı. "O kadar kötüyüm ki elini saçlarımdan çektiğin anda hayatla vedalaşabilirim." Ardından tek elini belimde bırakıp tek eliyle de bacaklarıma sarıldı.
"Elini saçlarımdan çekme İclal." Kifayetsiz kelimelerle yalvarıyordu adeta. "Daha yeni ilan-ı aşk ettiğin kocanın ölmesini istemezsin değil mi?"
"İstemem," dedim mırıldanarak.
Bazen diyordum ki kendime; buzul olsaydın İclal, keşke. Katılıkla durabilir, sürdürürdün ömrünü mutlak güçle. Ancak hemen devamında da fark ediyordum ki buzul olsaydım bile dayanamazdım ki onun konuşmasına, ifadesine, mimiklerine ve taleplerine... Erirdim. Suya karışır, yiterdim günden güne.
"Berkay?" rengi gibi, kumu anımsatmakta birebir olumlu sonuçlar çıkaran saçlarının büyüsüne kapılmış, onun nefes alışverişlerini dinlediğim esnada -aniden- söylemiştim adını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
Fiksi Umumİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...