yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Düğün öncesi kavgaya karışmak büyük ahmaklıktı. Ancak yola baş koymuştuk bir kere. Geri dönmek yakışık almazdı.
Aylar evvel ilk kez yaptığımız gibi aylar sonra yeniden bizim mekândaydık Berkay ile birlikte. Mesajında söz verdiği gibi tam da beş dakika sonra çıkmıştı şirketten. On dakika sonrasında da buluşmuştuk. O hengâmede, Dilan halamın gelinliğini kimin tuttuğunu ise bilmiyordum.
Kumarhaneye vardığımızda Selim ortalarda değildi. Hatta kumarhanenin sınırları içinde bile değildi. Baskına gelen adamları oyalamamış, emrime karşı gelmeyi huy edinmişti bir nevi.
Omu umursamadım. Onu umursayacak olsaydım zaten dünyaların başıma yıkılacağı kesindi. Bu yüzdendir ki içeri girmiş, adamları tereddüt etmeden dövmüş, tereddütsüzce dövülmüş, paramızı onlara kaptırmadan da dışarı çıkmıştık. Kumarhane ile ilgili yürütülmesi gereken talimatları bir başka elemana bildirmeyi unutmamıştım. Zira Selim'e kalırsa işimiz yaştı.
İki kişilik mafyacılık oyununu bitirmek, bir günden fazla sürmedi.
Şimdiyse Şimal ve Barlas Abi'nin kaldığı odadaydım. Her işimi tamamlamış olmanın rahatlığını kullanıyordum, sonuna kadar.
Karaevren konağına, Mardin'in en meşhur kuaförü getirilmişti. Hararetle ve heyecanla Dilan halam ile Faruk amcanın düğününe hazırlanıyorduk.
Düğün telaşından ötürü konağı paylaştığımız Karaevrenler, bizde artık rutin haline gelen yaralarla berelerde pek fazla ilgilenmediler. Zaten pufa oturduğum andan itibaren tepemde dikilen kuaför, cildimdeki morlukları ve yaraları dakikalar içinde kapatmayı unvanına yakışır bir ustalıkla başarmıştı. Tıpkı birçok mesele gibi...
"İclal," dedi Şimal hem birden hem hayretle. Saçlarıma maşa yapan kadının hareket etmeme müsaade ettiği ölçüde arkamı dönüp ona çevirdim bakışlarımı. Fas'tan özel istekle sipariş edilmiş eşarbına son iğnesini takarken ayaklarıma bakıyordu. "Abiye elbisenin altına spor ayakkabı mı giydin sen?"
Annesinin sorusu üzerine, karşı pufta kendi saçlarına sim döktüren Hande'de bakmıştı ayaklarıma. Minik elleriyle ağzını kapattı, ufakça gülmeye başladı.
Onun gülüşlerine katıldım. Şimal'e ise kısaca muziplik vaat etmiştim. "Giydim." Saçıma dondurucu spreyi sıkıp final hamlesini de gerçekleştiren kuaför, eşyalarını toplamaya girişti. "Rahatına düşkün biri olmak suçsa, vur gitsin beni Pakize."
Hande'nin ve benim kahkahalarıma kuaförler de yavaştan eşlik ettiler. Şimal, kafasını iki yana sallayarak -keyifli bir halde- iflah olmayacağımı anlattı.
Akabindeyse beklenmedik bir şey olmuştu. Aynaya vuran yansımamdan, bekâr görümce topuzu gibi duran saçlarımı kontrol ettiğim esnada bir çift -taviz vermeyen- topuklu ayakkabı tınısına önderlik etti kulaklarımız.
"Allah aşına düğün öncesinde kim kimi vuracakmış ya?"
En korkulu kâbuslar, en rahatsız uykular, dayanılmaz rüyalar misali, çöle yakışmayan vaha gibi... Esma Karaevren, Şimal'in odasına giriverdi. Bizi delici bakışlarından mahrum bırakmak gibi bir merhametsizliğe yeltenmemişti. Şalının bir ucunu omzunun gerisine -asaletle- savururken bakışları yeri seyreden kuaför kızların çıkıp gitmesini izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
General Fictionİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...