yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Biteceğinin bilinciyle başlardık her şeye; işe, aşa, yaşamın bütününe...
Doğal kanunlardan kısmetine düşeni alıp bisküvi niyetine çayına batıran sözde balayı tatilimiz acısıyla tatlısıyla bitmişti. Geri dönmenin ve Mardin'de bıraktığımız akışı yakalamanın vaktiydi şimdi.
Bıraktığımız akışın aynı kalmadığını biliyordum. Dere bile aynı suyu on yıllarca saklayamıyordu yatağında; yokluğumuzda değişenler olduğunu bilmekten çok emindim aslında. En basitinden, halamların görüntülü konuşmasını değişime örnek olarak verebilirdim.
Diğer yandan farklılaşanları merak ediyordum elbet; farklılaşanlara uyup uyamayacağımızı da... Diyordum ki keşke bir kılavuz çıksaydı da yardım edebilseydi olacak olanlara.
Araba, merkezdeki kumarhanemizin önünde durduğunda bitirdiğim meyve suyu kutusundan amaçsızca hava çekmeye çalışıyordum. Zavallı karton kutu iyice büzüşmüştü. Etrafa garip sesler yayıyordu. Benim için sorun yoktu ancak garip seslere dayanamayan Berkay, kutuyu uyarıcı nazikliğiyle çekip elimden almıştı.
"Benim gelmeme gerek var mı?" diye sordu.
Meyve suyum benden çalınmıştı lakin pes edecek değildim. Radyonun altındaki açıklıkta duran, beyefendinin sadece bir yudumu içilmiş meyve suyuyla devam ettim yola. Bir yandan da poğaçamı ısırıyordum. Çiftlik evinden gün doğar doğmaz ayrıldığımız için kahvaltı yapmaya fırsat bulamamıştık. E malum, bekleyen işlerimiz vardı.
Karaevren konağındaki kahvaltıyı da böylece kaçırmıştık. Gerçi daha iki tarafın konağına da uğrayamamıştık ya her neyse. Görev beklemez.
"Senin gelmene neden gerek olsun ki?" diye sordum.
Berkay, parmakları direksiyona kenetlenmişken arkamda kalan camın ötesindeki kumarhanenin kapısına bakıyordu. Sonra beyaz gömleğinin yanık yakasına sardığı kravatı gevşetti. Gömleğinin yakası yanıktı çünkü ben yakmıştım. O yanığı sonuna kadar hak ediyordu. Ütü yapmayı bilmediğimi söylememe rağmen gömleğini ütülememi talep ederse olacak olan da buydu zaten.
"Evimi silahla basıp karıma ilan-ı aşk eden şerefsiz içeride değil mi, İclal?"
Kaşlarının imalı kıpırdanışını komut diye kabul eden beynim, benim de kumarhane kapısına bakmama neden olmuştu. Ancak sadece bir saniye sürdü. Ardından hemen Berkay'a döndüm. Onu sıkan asıl şey kravat değilmiş.
Ilık kış güneşi önden vuruyor elalarını kısarak bakmasına sebebiyet veriyordu. Daha dün benim bir oyuncak ayıyı kıskandığımı keyifle iddia ederken şu anda burnunu kırıştırmış, memnuniyetsizlik taslaması neye delalet ediyordu?
Omuzlarımı silkip zeytinli demeye bin şahit gerektirecek zeytinli poğaçamdan büyükçe bir ısırık daha kopardım. "Evet, o şerefsiz içeride."
Kafasını salladı. "Öyleyse gelmeme gerek varmış." Kurduğu mahkemede hızlıca hâkimlik yaparak kendisini ilk elden haklı kıldı.
"Hayır," dedim. Açlığın başına ve düşüncelerine vurduğu kesinleşen Berkay'ın ağzına yarısı kopardığım zeytinli poğaçayı zorla tıkıştırdıktan sonra da devam ettim konuşmaya. "Ben içeriye tek gireceğim. Sen de söylediğin gibi abimlerin işini halledeceksin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
General Fictionİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...