yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Bir işin ya da oluşun içine Berkay kendini dâhil ettiyse, o işin ya da oluşun gövdesine sorun bulaşıyordu. Artık anlamıştım -tıpkı tuzlu kahve olayında olduğu gibi- gittiği her yere karışıklıkla karışmış bela çekecekti beyefendi.
Hamakta sallanmayı oldum olası sevmiştim. Ama Berkay Karaevren hamağımı kaptığında sevgim nefrete dönüşmüştü. Beni boğacakmış gibi sarılmasını geçtim, üç defa düşme tehlikesi atlatmıştık. Boyumla dalga geçip hamağı tek başına sallayacağını söylediğinde bacaklarımızdan aşağısı çamurla kaplanmıştı. Üşümemem için ise apayrı bir çaba sarf etmişti ki en sonunda çıkan sert rüzgâr, battaniyeyi uçurduğunda üzerimden kalkan yükün hafifliği ile donatılmıştım.
Zaten çok değil, battaniyenin bizi terk edişinden biraz sonra yağmur bastırmıştı. Koşmayı yarışa çevirip çiftlik evine girdiğimizde de bir devrin kapısı güle oynaya arkamızdan kapanmıştı.
Abim ve Beril -nerede oldukları bilinmez- uyumak için odalarına çekildiklerinden ötürü evin içi sakindi. Üzerimdeki çamurdan kurtulurken Âmine Teyze'nin getirdiği sakinlik veren papatya çayını sakin sakin içebilmiştim yani. Öte yandan Berkay'ın da ona özgü çamurunun da ne yaptığından bihaberdim. Yeis Amca onu himayesine almış halde kaybolmuştu.
Akrep ile yelkovan gece yarısını vuruncaya değin ayrı kalmış, gece yarısı vurulduğunda da çatı katında bizim için ayrılan, orta genişlikteki odada buluşmuştuk. Berkay'dan yayılan yağmur kokusunu yorumlarsam eğer ayrı kalmışlığımızın dakikalarını veranda da heba ettiği çıkarımında bulunabilirdim. Ancak şu an çıkarımdan da Berkay'ın yapıp ettiklerinden de büyük bir sorun vardı. Yatacak yer sorunu, uyuyacak yer sorunu vardı.
Standart mobilyalarla standart bir çiftlik evi odasıydı burası. Ortada oval formlu yatak duruyordu. Yatağın iki yanından püsküllü abajurlar yükseliyordu. Yatağın hemen karşısında ceviz yeşili minderli bir puf vardı. Pufun önüne -yine benzer ahşaptan imal edilmiş- makyaj masası koyulmuştu. Arta kalan duvarı beş kapaklı giysi dolabı koruyordu. Yanımızda getirdiğimiz valizlerse giysi dolabının bitişiğine yerleştirilmişti.
Biz...
Biz araladığımız kapının kıyısında, odanın girişinde, yan yana duruyor farklı düşünce âlemlerinden aynı yatağa bakıyorduk.
Evlendiğimiz saniyeden itibaren -gelişen olağandışı koşullar yüzünden- aynı yatakta uyuma fikrine kapılmamıştık hiç. Nasıl uyuyacağımızı planlamadığımız da kesindi. Şimdi bir odada bir yatak, bizden iki taneyken düşünceler tüpsüz dalıyordu kanyonun içine.
Gerçi abartacak bir şey yoktu. Böylece dikilip sanki bir seri katille bakışıyormuş gibi yatağa bakmanın mantığı yoktu. Evliydik değil mi? Evlenmiştik. Sözlü kuralların gözetiminde, aynı yatağı pekâlâ paylaşabilirdik.
Berkay'ın kıpırdandığını fark ederek ona döndüm. O da zaten bana dönmek için kıpırdanmıştı. Çünkü bir terslik olduğunu belirtircesine dişlerini sıkıyordu. Hafiften kızaran yanaklarının sorumluluğunu, dışarıyı kasıp kavuran rüzgâra yükledim.
"Ben yerde yatabilirim." Ensesini ovalayarak kendi etrafında tam tur döndü. "Ya da..." saçlarını karıştırmak için duraksadı. "Ya da salona inerim." Kafasını sallayarak sözlerini şahsen onayladı. Başparmağıyla dudağının kenarını sildi, özensizce. "Fazladan misafir odası var." Ellerini beline koyup nefesini dışarı üfledi. "Tabii misafir odasını hazırlamamış olabilirler ama olsun. İdare ederim." Belindeki elleri, çatık kaşlarımın takibiyle pantolonunun ceplerine kaydı. "Çiftliktekiler, berdel evliliği yaptığımızı biliyorlar. Ayrı yerlerde yatmamızı tuhaf karşılamazlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
General Fictionİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...