yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Bir saniye bile düşünmeden tepsinin üzerindeki örtüyü açtım ve köşeden bir dilim baklava kaptım. Sabahtan beri tepsi tepsi baklava getirmişlerdi konağa...
Çeşit çeşit kurgular ile baklava tepsilerinin yanına yaklaşmayı denesem de her seferinde annemin radarına yakalanmıştım. Şimdi mutfak boş, rahat rahat tatlı hırsızlığı yapabileceğim diyorken de baklava dilimini ısırdığım anda Hüma girmişti mutfağa.
"Hanım Ağam," dedi hüzünle. "Anneniz dilimleri saymıştı. Yemeseydiniz keşke."
Hüma'nın hüzün yüklü suratına baka baka ikinci dilimi de aldım mutlulukla. O kadar lezzetliydi ki; uzakta bir yerlerde diyet kelimesine sığınarak bu lezzetten bile isteye mahrum kalan insanlara saygı duymadan edememiştim. Epey sağlam bir iradeye sahip olmalıydılar.
"Sen işine bak Hüma," dedim dalgınca baklavama bakan gözü yaşlı yardımcımıza. "Gözümün hakkını yiyip gideceğim." Artık o hak da kaç dilim baklavaya tekabül ediyorsa.
Hüma burnunu çekip başını sallayarak söylediklerimi onayladı. Ardından elindeki aktar poşetlerinin içini tezgâha dökmeye başladı. O, orada içli içli ağlarken ruhsuz kraliçe misali baklava yemeyi sürdürdüm. Direnilir mi lezzete, direnilebilir mi yahu bu lezzete?
Hüma dünden beri ağlıyordu. Zeliha, Beril'in fotoğrafını gösterdiğinden beri matruşka bebek olmuş bir hüzünden diğer hüzne atlaya atlaya ağlıyordu. Onun ağlayışını bir sonuca vardıracak olursam... Beril Karaevren, Meran aşiretine uygun bir gelin adayıydı. Tabii konuşmadığı zamanlarda...
"İclal nereye kayboldun sen?"
Dilan halam mutfağın dışından bağırdığında aldığım yeni baklava dilimini öylesine tepsiye attım. "Terzi geldi. Küçük salonda. Bekletme kadını."
Parmağımdaki şırayı yalayıp mutfaktan çıktım. Avludaki hengâme apayrı bir panayırın manzarasıydı. Komşu aşiretlerden gelen konuklar, özenle süslenmiş sandalyelere yerleştiriliyordu. Çocuklar çoktan ortada koşmaya başlamıştı bile. Onlarca tebrik çelengi içeri alınmak için dış kapıya sıralanmıştı. Zira bugün -Beril Karaevren'in de eşlik edeceği- kınamın yapılacağı gündü. Eğer Dilan halam tarafından öldürülmek istemiyorsam acilen küçük salona çıkıp sipariş edilen o malum kırmızı bindallının tadilatı için mahalle terzimizi görmeliydim.
"Abla," dedi Fatih taş basamakları çıktığım sırada. Ve ben, halamın aciliyetini beş dakika kadar erteledim. Bacağıma yapışıp ağlayan kardeşime sarıldım. "Abla gitme."
Evlenecek olmama da bu evde yaşamayacak olmama da bir türlü alışamamıştı. Farklı nedenlerle olsa bile Hüma ile Fatih işte, dönüşümlü olarak ağlayıp duruyorlardı.
Fatih'e uyarak ağlamadım. Sık sık konağa geleceğimi söyleyerek teselli ettim onu. İstediği zaman beni ziyarete gelebileceğini söyleyerek rahatlamasını sağladım. Atış çalışmalarına Selim abisi ile devam edebileceğinin güvencesini vermiştim tekrar tekrar. Sonrasında yemeyi yarıda kestiğim baklava tepsisinin yanına gönderdim onu. Ağlamayı bırakmıştı. Benim izimden gidip baklavalara saldırarak da Hüma'nın ağlamayı bırakmasını sağlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
General Fictionİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...