39. ENKAZDAN ÇIKAN MELEK

1.5K 102 4
                                    

yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

Ya çikolatanın büyüsünden ya da Berkay'ın ellerinin hamura değmiş olduğu gerçeğinden... Esas sebebi çözemiyordum ancak suflelerde bir tür tılsımın barındığı aşikârdı.

Tam önümdeki fırın tepsisinin içinde altı küçük kâse duruyordu. Kâselerin içindeki suflelerse gözlere, seyirlik bir şölen sunuyordu. Benzersiz kokuları, aromalarını yedi düvelin dilinde gezdirmek için mutfağın köşelerini sarmıştı aceleci aceleci. Üzerlerinden çıkan dumanın yüzüme çarptığını hissettim ve kocaman gülümsedim. "Aşırı lezzetli duruyorlar."

Kirli kapları bulaşık makinesine yerleştirme işlemini bitiren Berkay, yanıma gelip parmaklarımın arasında bir adet tatlı kaşığı sıkıştırdı. Tatlı kaşığının bir eşi de ondaydı. "Öyleyse bu lezzeti soğutarak ziyan etmeyelim."

Sol baştan ikinci kâseyi kendim için seçtim. Berkay, üçüncüsünü sahiplendi. Kaşıklarımızı hazırladık. Aynı anda, yumuşak sufle kekine batırdık fakat kaşıklar, battıkları yerden çıkamadılar.

Kulakları sağır eden bir çığlık kopmuştu o anda. Birden bedenime hücum eden çığlığa yenilerek irkildim. Tatlı kaşığı elimden kaydı. Kâselerin kenarına çarparak yeri boyladı. İşitilen çığlık sesi, azalmak yerine katlanarak çoğalıyorken araya bir de silah bağırtıları karışmıştı.

"Yine Selim geldiyse artık onu öldürmem şart oldu," dedi Berkay kendi tatlı kaşığının sorumluluğundan kurtularak.

"Selim olamaz," diyerek itiraz etmiştim tabii. "Onun ayağını kestim buradan. Selim gelmiş olamaz."

Tattığım telaşın ısısı ensemi kavuruyorken adımlarım tökezliyordu. Hızlanmak istedikçe yavaşlıyordum sanki. Kolay kolay kapımı çalamayan, korku denilen o illet, eşiğimde paspas olmuştu.

Karaevrenlerin geri kalanı neredeydi, ne yapıyordu bilmiyordum ama mutfağı terk ettikten sonra, dış kapının kenarında bir biz vardık.

Çığlık çoğaldı. Çoğaldı. Çoğaldı. Çığlıkla yarış halinde olan silahın soluğu ise kesilmiyordu.

Berkay portmantodan tüfeğini aldığında arkamızda duran merdivenden aşağıya birkaç Karaevren inmişti. Neler olduğunu sordular. Yanıtlamadık. Bilmediğimiz olguları yanıta kavuşturamazdık ya.

Duraksayarak, onları sakinleştirmeyi deneyerek zaman heba etmedik. Geride kalanlar, geride kaldılar. Biz, bahçeye çıkmıştık.

Korumalar alarm halindeydi. Normalde beş- on olduğunu bildiğim sayıları, takip edilemeyecek bir hızda artmıştı. Konağın çevresini sarmış durumdaydılar. Güvenlik önlemlerinin sağlığı için birbirlerine direktif yağdırıyorlardı.

Berkay yanlarına erişti. Zar zor duyabildiğim birkaç talimatı adamlara sıralamasının ardından bana döndü. Art arda, konakta kalmamı tembihlemişti lakin kendisi, kaynağını bilmediğimiz bir tehlikenin içine yürüyecekse dizimi kırıp da konakta oturmamı bekleyemezdi benden.

Esir diye çektiğim bir diğer korumanın yedek silahını kaptım. Berkay'ın onaylamaz bakışlarının önderliğinde, bahçenin çıkış kapısına doğru süratle ilerlemeye başladım. Hızlıydım. Ayakkabılarımın parke taşları döven gürültüsü kolayca fark edilebilirdi tabii hem çığlık hem de savrulan kurşunların sesi, böylesine şiddetlenmeseydi.

ŞEHİRLİ DAMATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin