29. GÜZEL, UYUMSUZ, SARIŞIN

1.9K 132 5
                                    

yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

Altı Saat Kadar Sonra

Karaevren konağında, her bir köşesine Berkay'ın sarhoş edici parfümünün itinayla sindiği yatak odasında oturuyordum. Sırtımı yatak başlığına yaslamış, bacaklarımı kendime çekerek dizlerimin etrafına sarılmıştım.

Karanlıktı. Ayı bırakın sokak lambalarının ışıkları dahi küsmüştü bu geceye sanki. Aydınlığı görmem yasaklanmıştı belki.

Akıp duran gözyaşlarımın yerine -ben sildikçe- yenileri ekleniyordu. Saatlerdir ağlamaktan yüzüm yanıyordu. Daha ne kadar ağlamam gerektiğini bilmiyordum. Daha ne kadar ağlamanın beni kötü düşüncelerimden arındırmayı başaracağını da bilmiyordum.

Güzel bir rüya görüyormuşum. Bir anda karabasanlar çullanmış üstüme. Bir olup uçuruma sürüklemişler beni. Sanki tepetaklak düşerek uyanmışım gibi. Kendimi felaket raddesinde berbat hissediyordum. Berbat hissetmemin ise temelde tek bir sebebi vardı: Berkay'ın Avrupa'dan ziyarete gelen arkadaşları.

Evet, bugün pat diye şirkete gelenler -üç kız iki erkek- Berkay'ın okul arkadaşlarıymış. Türkiye turuna çıkmışlar. Her ilde bir gün konaklanacak şekilde seksen bir günlük bir tur ayarlamışlar. Şartlara göre bu süre uzayabilir ve ya kısalabilirmiş ancak Mardin'de konaklamalarının süresi maalesef ki değişmeyecekmiş. Sadece bir gün...

Bu bir günde Berkay'ı da ziyaret etmek istemişler. Benim yâd etmeye sıcak bakmadığım eski günlerini yâd etmek için.

Odada, yanlarında durduğum vakit gözlerimin gerisinde belirince ağlamam, şiddetli bir içliliğe meyletti. Kızlardan biri beni çaycı sanmıştı. Berkay, eşi olduğumu söylese de inanmamışlardı. Hep beraber kahve içileceği anda beşi de sürekli yargılayan bakışlarını üstümden çekmemişti. Fırsatını buldukça beni küçümsemiş, aşağılamış, Berkay'ın yanına yakışmadığımı, ona layık olmadığımı hâl ve hareketleriyle ima edip durmuşlardı.

Berkay bunların -arkadaşlarının yaptıklarının- farkında mıydı bilmiyordum ancak onların yanında kalmaya daha fazla dayanamayacağıma karar vererek dönmüştüm konağa. Avrupalı arkadaş grubu ise Mardin'in yöresel lezzetlerini tatmak için şehrin en ünlü yemek mekânına gitmişti.

Onlardan ayrıldığımdan beri ağlıyordum. Onlardan ayrıldığımdan beri düşünüyordum. "Sanırım," dedim sessizliğe. Konuşmak, ağrıyan boğazım aracılığıyla yaktı canımı. "Berkay'ın yanına gerçekten yakışmıyorum." Bıkmayıp usanmadan beni sözleriyle yücelten, en nadide varlıkmışım gibi hissettiren Berkay'ın yanına sahiden yakışmıyordum ben.

Bu gerçeğe ne diye böylesine üzüldüğüm hakkımda hiçbir fikrim yoktu. Yoksa... Ben de Berkay'ı onun beni önemsediği gibi önemsiyor muydum? Bunu da çözemiyordum ki. Bir bataklıktaydım ve yukarı çıkmaya çalıştıkça boğuluyordum. Beni boğan, bataklık çamuru değildi tabii. Kendi düşüncelerim boğuyordu beni.

Avrupalı arkadaşlar pekâlâ haklıydı. Ben uyumsuz olandım. Bir şekilde uymuyordum ona. Hiç tanımayan biri bizi görseydi eğer -şüphesiz ki- uyumsuz puzzle parçaları olduğumuzu kolayca kanıtlayabilirdi.

Berkay'ın konuşma tarzı çok hoştu bir kere. Daima tane tane konuşuyordu. Konuşurken duraksamıyor, teklemiyor, harfleri seri halde telaffuz ediyordu. Ses tonunu ayarlamakta ustaydı. Bağırdığı anlarda dahi çok yükseltmiyordu ses perdesini. Kullandığı tınıda bir ahenk vardı hani. Ne anlatırsa anlatsın günlerce oturup sıkılmadan dinleyebilirdiniz onu.

ŞEHİRLİ DAMATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin