yorumlarınızı ve oylarınızı eklemeyi ihmal etmeyin lütfen,
KEYİFLİ OKUMALAR!
*
Kirpilerin doğal ortamda yaşamaya düşkün olduklarını sanırdım; ta ki bir tanesinin yatağıma girmiş olduğuna şahit oluncaya dek.
Gözlerimi açtığımda dün akşam uykuya nasıl daldıysak yine öyle günü selamladığımızı gördüm. Ancak bir farklılık vardı. Korkudan tir tir titrediğini; gece boyunca ara sıra uyanıp ağladığını hatırladığım Berkay, onu son bıraktığım haline kıyasla uykusunu epey almış gibiydi. Uyanmıştı. Parmaklarımı saçlarından çekmek gibi bir girişimde de bulunmamıştı. Yattığı yerden -karnımın üzerinden- doğrulmuş şekilde telefonuyla ilgileniyordu.
Elimi, kirpi dikeninin daha yumuşak sürümü sayılabilecek saçlarının kaşındırıcı egemenliğinden uzaklaştırdım. Ardından, üzerimden kalkması için sırtımı dikleştirmeye yeltenmiştim. Hareket ettiğimi fark eder etmez telefonunun ekranını kilitleyip gözlerinin dikkatini bana çevirdi. Dışarıdaki güneşten bolca ışıltı çaldığından emin olduğum gülümsemesi meydanda, gamzesi yerli yerindeydi. Dağılmışlığından kurtulmuştu. Sadece... Gözaltları hafifçe şişti, o kadar.
Uzanıp dudaklarını yanağıma bastırdı. "Günaydın zevcem." Ardından çabucak geriye çekilmiş, ensesini ovalayarak bakışlarını kaçırmıştı benden.
Yediği çekirdekle la havle çeken iç sesime katılmadan edemedim. Madem çekiniyordu bana dokunmayı eser miktara indirgeyebilirdi.
"Günaydın Korkak Ağa," dedim ağır bir göndermenin eşliğinde. Arkamdaki yastıkları düzeltip yatak başlığına tamamen yaslandım.
Onun tatlı hitabına karşı kullandığım hitap, muhatabımın yüzünü düşürmüştü tabii. Yorganın altından çıktı. Ufak bir çocuk gibi küskünce, gamzesini sakladı. "Gerçekten bunu yüzüme mi vuracaksın?"
Heyecanı, sevinci, neşeyi... Pozitiflikten nasibini almış her çeşit duyguyu en güzel ve en yakışır şekilde sergiliyordu sahnesinde. Ona çelme takan kişi olmak; ruhuma çökmüş negatifliğin bir kısmını -düşsün diye- sahnesine atmaktan nefret etmeye başlıyordum yavaş yavaş fakat kendime engel olabilmem daha zaman alacaktı. "Evet," dedim bu yüzden. Gaddar cadılar gibi... "Ama her zaman değil, sadece yeri geldiğinde."
Huyun kurusun İclal.
Bana yaptığını ödünç alarak iade ettim ona. Dizlerimin üzerinde doğrularak benden uzaklaştırdığı bedenine yaklaştım ve dudaklarımı aynen bastırdım yanağına. Solan gülüşünün yeniden yeşerdiğini fark etmemek imkânsızdı. Gülümsemesiyle belirginleşen elmacıkkemikleri daha fazla değmişti bana.
Mardin'de haddinden çok tanıdığımız vardı. Hal böyle oluncaysa haddinden çok berdel evliliği görmüş, berdel evliliği gerçekleştirenlerin ıstırabına defalarca maruz kalmıştım.
Açıkçası Berkay ile evlendiğimde çevremdeki o ıstırap kurbanı insanlardan birine dönüşeceğimi düşünüyordum. Tıpkı abim ve Beril'in dönüştüğü gibi. Ancak Berkay, şehre yatkın töreye aykırı karakteri ile klasik berdel tanımını yıkıp beni başka bir boyuta sürükleyen geminin, utangaçlık pastasının süslerini aşırmış, kaptanıydı.
Onu öpmeyi bırakıp geri çekildiğimde yutkunarak telefonunun kılıfıyla oynamaya başladı. "Alışabilirim sanırım," der demez öptüğüm yeri kaşıdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİRLİ DAMAT
General Fictionİclal, Mardin'in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir. Berkay...