1.9

6.9K 259 35
                                    

"Bi xêr hatî xanima ağa!" *Hoşgeldin hanım ağam.* Herkes Kürtçe konuşuyordu. Beynim sulanmıştı artık. On beş dakika içinde ne kadar sulanabilirse, o kadar sulanmıştı.

Bahçedeki eski görünümlü çardaklara oturmuştuk. İçimdeki veletlerde yerinde durmuyordu. Herkes bize bakıyordu ki, kapıdan biri çıktı.

Hafif kilolu, kirli sakalları çıkmış, saçları, sakalları beyazlamış, ama asla o dik duruşundan ödün vermeyen kişi. Bedirhan Yaver.

Yavaşça ayağa kalktık. Bedirhan ağa merdivenlerden aşağı inmeye başlamıştı. Merdivenlerin son basamağını indi ve bize dönüp baktı. Hepimizi teker teker süzdü. En sonunda da, gözü bende durdu. Bir gözlerime, bir de karnıma bakıyordu.

"Bismillahirrahmanirrahim," yanıma yaklaşmaya başladı. Önümde durdu ve gözlerime baktı. "çi bi te hat keçikê?" *kızım sana ne oldu?*

Başımı kaldırıp Bedirhan ağanın gözlerine baktım. Derin bir nefes aldım. "ez ducanî me, ağam." *Hamileyim, ağam* Erenin, benim Kürtçe bildiğimi bilmemeside vardı tabi.

Hafifçe dönüp Erene baktı. "Kocam, amca." Gözlerini bana döndürdü. Ardından geri Erene döndü.

"Merhaba, efendim." Hafifçe gözlerimi kısıp Erene baktım. Ardından kaşlarımı havaya kaldırdım. Ama, iş işten çoktan geçmişti.

"Efendim nedir? Ağa! Ağam diyeceksiniz! Bedirhan Ağa!" Bastonunu yere vurunca, hepimiz irkildik. Nil bir anda öne atıldı.

"Ağa mı?" Hepimiz ona döndük. Gözlerinden alev fışkırıyordu. "O ağalığınla, töreye karşı gelememişsin! Onu ne yapacağız? Bedirhan ağaymış, ağalığın olmaz olsun!" Gözlerim açılmıştı.

Bedirhan ağaya döndüğümde, ikinci bir şok dalgası yaşıyordum. Koskoca Bedirhan ağa, kızının sözleriyle, başını önüne eğmişti. Onun aksine Nil, daha dik duruyordu.

"Eğme başını Bedirhan ağa! Yaptın bir hata, cefasını çekeceksin bu yaptıklarının!" Derin bir nefes aldı ve babasının yanındaki kadına döndü. "Söyle hele Hatice hanım, Pera nerede?"

Eliyle bir kapıyı işaret etti. Nil önde, bizde onun peşinden ilerliyorduk. Kapının önünde durduğunda, kimse kapıyı açmaya cesaret edemedi. Gediz hariç. Hiç beklemeden bir anda kapıyı açtı ve içeriye girdi.

Pera, o kadar güzel olmuştu ki. Bal köpüğü saçları beline kadar geliyordu. Üzerinde mavi, dizlerine kadar olan bir elbise vardı. Bir anda bize döndü. Nil'i ve beni görünce şok olmuştu.

"Abla?" Hızlıca ayağa kalktı ve Nil'in boynuna sarıldı. "Abla..." Ağlamaya başlamıştı. Hepimiz içeri girdik ve kapıyı kapattık. "Kurtar beni abla. Evlenemek istemiyorum. Okumak istiyorum ben." Nil sıkıca sarıldı ve saçını okşamaya başladı.

"Sakin ol güzelim, sakin ol bebeğim. Hepsini ezip geçeceğiz." Geri çekildiler. Hafifçe başını döndürdü ve beni gösterdi. "Bak, bir Emel, iki tane de yeğen getirdim sana. Pera, teyze." Peranın gözleri açılmıştı.

"Emel abla, sen?" Tişörtüm bol olduğu için çok belli değildi. Ama belliydi de. Karnımı göreceği şekilde tişörtümü düzelttim ve tebessüm ederek yüzüne baktım.

"Teyze oluyorsunuz Pera hanım." Pera öne atılıp, boynuma sarıldı. Bende ona sarıldım.

"Çok sevindim abla." Geri çekildi ve ağlayan gözlerle bir bana, bir Erene, bir Meteye, bir de Gedize bakıyordu. "Kurtarın beni şu cehennemden. Ben o adamla evlenemek istemiyorum." Hepimiz birbirimize baktık. Pera derin bir nefes aldı.

Yanlış Zaman ♡ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin