2.5

5.1K 224 3
                                    

Hani bir yumru oluşur boğazınızda, konuşmaz, nefes alamazsınız. Zaman o an durdu kavramı vardır. İşte ben, o kavramı yaşıyordum. Zaman, mekan, kişiler hiç önemli değildi ama, benim için, zaman durmuştu.

Bir Erene, bir de karşımdaki çocuğa bakıyordum. Karşımdaki çocuk, on yedi sene önce ölen kardeşime, ne kadar çok benziyordu. Hayır Emel, benzemiyor. O, senin kardeşinin ta kendisi.

"Bozkurt mu?" Çocuk başını hafifçe yukarıya kaldırdı ve gözlerime baktı. Kumral, dalgalı saçları önüne düşüyor, benimkine nazaran, onun gözleri daha koyu bir kahve görünüyordu. Çelimsiz dersem, kesinlikle bu ona, hakaret olurdu. Çocuk on yedi yaşında, bodyguard'a benziyor. Peki, çok değil, ama benziyor.

Üzerimdeki örtüyü kenara ittim. Yavaşça ayağa kalktım. Eren beni belimden tutmuş, dengede kalmamı sağlıyordu. Çocuğun yanına ilerledim. Önünde durduğumda, gözlerinin ışıl ışıl olduğunu gördüm. Işıl ışıl değildi aslında, dolu doluydu...

Elimi hafifçe yukarıya doğru kaldırdım. Titriyordum. Tüm vücudum, benden habersiz, beni kâle almadan, tir tir titriyordu. Çocuğun saçlarına dokununca, gözlerini kapattı. O'ydu.

"Gitmedin mi?" Gözlerini açıp bana baktı. Bir kaç saniye sonra başını sağa ve sola salladı. Cevap vermeyip, sadece başını sallaması, tuhafıma gitmişti. Biraz geri çekildi. Ardından derin bir nefes aldı ve işaret dili ile konuşmaya başladı.

"Ben, konuşamıyorum, abla" Gözlerim irileşmiş, nefes alamamıştım. Gözlerimden yaşlar düşmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ardından gözlerimi açıp, hızlıca onun boynuna sarıldım. Bir kaç saniye sonra ise, belime bir çift kol sarıldı. Yüzünü boynuma koydu ve derin bir nefes aldı. İlk defa nefes alıyormuş gibi.

"Ablam," daha sıkı sarılmıştım ona. Benden bir kere gitmişti, bir daha gitmesini istemiyordum. Bir daha onu bırakmak istemiyordum. "Bir daha asla yanımdan ayırmam seni. Söz veriyorum." Yüzünü boynuma gömdüğünde, boynumda bir ıslaklık hissettim. Ağlıyordu.

"Hayır hayır, ağlama. Ağlama, dayanamam, Selim," ondan çekilmeye çalıştım ama, ne o hareket ediyordu, ne de yüzünü kaldırıyordu. Derin bir nefes aldım. "Peki, rahatlayacaksan ağla."

Kaç dakika öyle kalmıştık bilmiyorum ama, geri çekildiğimizde, onun gözlerinin kıpkırmızı olduğunu görmüştüm.

Onu bir odaya götürdük ve yatağına koyduk. Anında uyumuştu. Çantasını yukarı çıkartacağımız sırada, kenarında bir kağıt gördüm. Erene dönüp baktığımda, hafifçe kaşlarını çattı. Kağıdı aldım ve kanepeye geçip, yavaşça oturdum. Eren bir bana, bir kağıda bakıyordu. Yanıma oturunca kağıdı açtım. Bir not, bir mektup?

"Merhaba, ben Selim...

Nasıl başlarım hayat hikayeme, bilmiyorum. Fakat, kolay değil bunları kağıda dökmek. En başından anlatırsam, hayat hikayem, roman olur mu? Sanırım o kadar da değil. Beni öldü bilen bir ablam ve bir annem varmış. Galiba annem, ölmüş..."

Bu satırı okurken, nefes almadığımı sonradan fark ettim. Derin bir nefes aldım ve yutkunup okumaya devam ettim.

"Hoş, belki o bile beni sevmezdi. Babam sevmiyormuş zaten beni. Annem hastaneye kaldırıldığında, hemen onu ameliyata almışlar. Benim durumum kritikmiş, hiç görüşmediğim babamda, bana bakmak istemediği için, doktorların anneme, benim öldüğümü söylemelerini istemiş. Ölüm için bir kağıt doldurdukları zaman, ismimi yazmışlar. Selim Eren..."

Yanlış Zaman ♡ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin