Çarşıya indiğimizde, herkes bize bakmaya başladı. Nil'i görünce başını öne eğen bile oldu. Biz Erenle bir dükkana girdik. Bebek kıyafetleri vardı burada.
Ben hemen askılara ilerleyip kıyafetlere bakmaya başladım. Çok tatlı bir elbise gördüm askıda ve onu elime aldım. Hızlıca arkamı döndüm.
"Eren..." Bir anda sesim kısıldı. Tam arkamda duruyordu çünkü. Elimdekini kaldırıp ona gösterdim, o sırada gülümsüyordum. "Bak! Ay..." Sesimi biraz alçalttım. "Bak, çok minik. Ne kadar acaba?" Elbisenin etiketine baktığım gibi gözlerim açıldı. Ardından Erene baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Şöyle bir bakınca, yok ya. Güzel değil, beğenmedim. Bırakayım ben bunu." Elbiseyi yerine asacakken, Eren elbiseyi elimden aldı. Hızlıca ona dönüp elbiseyi elinden almaya çalıştım. "Eren, ya ver beğenmedim iş..."
Eren hızlıca dudağımdan öpüp geri çekildi. O an dona kaldım. Bir kaç saniye sonra başımı iki yana salladım ve Erene baktım.
"Sus iki dakika. Elbiseyi beğendin, gözlerinden okunuyor." Gözlerime bir bakışı vardı, bir tek ben görebilirdim bunu sanki. "Üç yüz elli lira?" O söylerken bile nefesim daralmıştı.
"Maaşımın beşte biri." Yere bakıp kendi kendime konuşuyordum. Başımı kaldırıp Erene baktığımda, tebessüm ederek bana bakıyordu. "Yok Eren, çok pahalı bu. Küçücük bir şey zaten. Ya bir, ya da iki defa giyecek. Sonra?" Derin bir nefes aldım ve yüzümü buruşturdum. "Sonra ya atılacak, ya da başkasına verilecek." Derin bir nefes aldı ve dudaklarını ıslattı.
"Çocuğuna marka giydirmeyecek misin sen?" Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Eren, ben bile marka giyinemiyorum. Çocuğuma nasıl marka giydirey..." O an gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ben bir şey unutmuştum. Ben, Eren Gürbüzün, iki holdingi, bilmem kaç tane şirketi ve sayamadığım bir sürü şeyi olan bir adamın karısıydım. Kısacası kocam para şey ediyor desene.
"Eren, sen zenginsin!" Sesim biraz fazla çıkınca hızlıca elimi ağzıma koydum. Erenin gözlerine baktım ve elimi ağzımdan çekip konuşmaya başladım. "Eren sen zengin misin?"
Eren gülüp bana baktı. Önüme gelen saçı kulağımın arkasına itti. Ardından öne doğru eğilip alnımı öptü ve geri çekilip gözlerime baktı.
"Sen nasıl benim eşimsin?" Kaşlarım havaya kalkmış, ona bakıyordum. "Şöyle bir bakıyorum. Zengin, iş adamı, her şeyi olan bir adamla evlenen kadınlar, parayı akıllarından, ceplerinden çıkartamıyorlar. Ya sen?" Hafifçe yutkundum."Sen, benden para bile istemiyorsun Emel. Paramın olduğu, aylar, günler, hatta dakikalar sonra aklına geliyor." Tebessüm edip gözlerime baktı. "İstediğini alabilirsin." Kıkırdadı ve öne doğru eğildi. "Evet Emel Gürbüz, zenginim."
Geri çekildiğinde hayran kalmış bir şekilde ona bakıyordum. Elindeki elbiseyi bana gösterdi. "Başka rengi yok mu bunun?" Ardından arkamdaki yere doğru ilerledi ve elbise bakmaya başladı. Tebessüm ettim. Yanına geçtim ve biraz havalanıp yanağından öpüp geri çekildim. Bir an afalladı. Ardından arkamı dönüp kıyafet bakamaya devam ettim.
Aradan yarım saat geçmişti. Erenin yanına ilerlemeye başladım. Onu gördüğümde şok oldum. Gözlerim açıldı ve elimle ağzımı kapattım.
"Eren?" Elimi ağzımdan çekip yavaşça ona ilerlemeye başladım. "bu halin ne?"
Her tarafı çocuk kıyafeti ile doluydu. Üstüne üstlük bir de sepet doluydu. Bana döndü kendine baktı. "Ne oldu ya? Çok güzel görünüyordu hepsi." Elimle alnıma vurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış Zaman ♡
Teen FictionDüğününüze bir hafta kala aldatıldığınızı öğrenseniz, intikam almak ister miydiniz? Ben intikam almadım, hiç bir zaman da böyle bir şey düşünmedim fakat, o günün akşamı, yanlış biz zamandı. Yanlış zaman, bana, bir aile verdi. Yanlış zaman, bana do...