Bölüm 2/Yüzbaşı

705 62 34
                                    

Bölüm 2

Ak Düzlükler/Hittin Subayı

Ormanın önünde uzanan düzlük binlerce çadırın ateşiyle gökyüzünün yere inmiş bir yansıması gibiydi. Gece yarılanmış olmasına rağmen çadırlar yeterince canlıydı ve sanki bir süre daha böyle olacaktı. Lord Kuzku ordusuyla Akşehir'in kapılarına dayanmış olsa da Hattilin ordusunun esas kısmı Güney Ormanlarından ancak bu sabah çıkabilmişti. Şehrin kuşatıldığı haberi ordunun düzlüğe çıkışına denk gelmiş, gelen haberle neşelenen İmparator Ketteza bir gün ve bir gece bu ferah düzlüklerde konaklamaya karar vermişti. Yapışkan bir yağmurla daha bir çekilmez hale gelen ulu ağaçların kasvetli gölgesi genç imparatoru bile bunaltmış olmalıydı. Yüzbaşı bu konuda imparatoru kınayamayacağını biliyordu. Tir şehrinde kaldığı üç yıl boyunca bir çok kere güney ormanlarının tekinsizliğiyle yüzleşmiş olmasına rağmen, ormana her girişinde aynı kasvetin sıkıntısını kendisi de yüreğinde hissediyordu.

Shamsutu belli bir nizamda sıralanmış çadırların arasında ilerlemeye devam ederken halen olayların nasıl bu hale geldiğini anlayamıyordu. İster istemez yılların gerisindeki anıları gözünde canlanan subay, kendini on iki bahar öncesinde buldu. Azatlı bir köle olan babası Barbu onu Büyük Liman'da Hattilin subaylarına teslim etmeden önce "Sana öğrettiklerimi sakın unutma oğlum ve şerefli bir asker olarak yaşa" demişti. İki omuzundan tuttuğu oğlunu kucaklayan Barbu "Diyarın selameti Akşehir'in dirliğinden geçer, bunu da sakın aklından çıkarma" diye eklemişti.

Yazın son esintilerini taşıyan o bunaltıcı güz akşamında genç savaşçı babasını son defa gördüğünü bilmiyordu oysa. Shamsutu ve diğer savaşçı adaylarını ilkin kışlanın yemekhanesine götüren Hattilin subayları, sanki Barbu'yu doğrulamak ister gibi önce Akşehir'e sonra Hattilin imparatoruna bağlılığın sunulduğu yemek duasını öğretmişlerdi.

"Savaş Tanrısı bizi duysun,

Akşehir'in dirliğini korusun,

Altın Hanımın kudretiyle

Hattilin gücü daim olsun"

Şimdi o Hattilin varıyla yoğuyla Altın Hanıma ait toprakların mahremiyetine yerleşmişti, üstelik işgal bizzat Shamsutu'nun gösterdiği yollardan başlamıştı.

"Başka türlü yapamazdım"

Bir Hattin subayının nasıl davranması gerekiyorsa Shamsutu da öyle davranmıştı, zaten bizzat Suenel Hanım da böyle olmasını, şüpheleri üzerine çekmeden görevine devam etmesini istemişti. Peçesinin altından güçlükle seçilen gülümsemesini de esirgemeyen genç kadın "Sizi kaybetmek istemeyiz yüzbaşı" diye eklemişti.

Suenel Hanımı hatırlamak Shamsutu'yu hem heyecanlandırmış hem de kaynağını bilmediği, tanımlayamadığı bir duygunun tuhaf sıcaklığına sokmuştu. Ancak bu nasıl bir sıcaklıksa bir yandan ısıtırken öte yandan ısırıyordu. Yoksa ısıran henüz ısınmayan baharın sertleşen akşam ayazı mıydı? Gerçi şimdi dinmiş olan yağmurun hissedilir bir yumuşaklığı vardı, bu inkar edilemezdi ama hava yine de soğuktu.

Büyük Hattilin ordusunun düzenli çadırları sona ererken sanki Shamsutu'nun bastığı zemin de bu sona erişe uyuyor gibiydi. Yağmura rağmen kendini salmayan gür çimler şimdi yerini iyice sulanmış toprağın cıvımışlığına bırakmıştı. Bu cıvımışlık doğruca ordunun takipçilerine gidiyordu. Yaklaşık bir mil ötede, ormanla neredeyse bitişik durumda başı bozukların çadırları kurulmuştu. Aşçılar, çadır meyhaneleri, Tir şehrinin adı belli tavernaları, çalgıcılar, çingeneler, akrobatlar, hırsızlar, gaspçılar, fırsat düşkünleri, işi gücü olmayan serseriler ve Hattilin'in her bir şehrinden gelmiş fahişeler bu garip çadır şehirle İmparator Ketteza'nın ordusunu takip ediyordu. Doğrusu Shamsutu imparatorun buna neden izin verdiğini anlayamıyordu. Hiçbir önemli seferde böylesi gayri ciddi bir kalabalığın orduyla birlikte ilerlemesine müsaade edilmezdi.

SIR MUHAFIZI-KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin