Bölüm 40 Batı Yolu/Hisar Komutanı

393 44 17
                                    


BÖLÜM 40Batı Yolu/Hisar Komutanı

Altınova'nın uçsuz bucaksız düzlüğünde gizlenmek pek kolay değildi. Küçük tepeler, fazla büyük olmayan ağaçlık alanlar, belki dere yatakları mahremiyet sağlayabilirdi ama bu zor bulunan korunaklar arasında uzun mesafeler vardı. Hem hareket halinde olmak hem de fark edilmemek imkânsız gibiydi. O yüzden Savga zor olanı seçmiş, Altınova'yı çevreleyen yükseltilerle ormanları kullanarak Aybar Han'ın buyruğunu yerine getirmek için uğraşmıştı. Elbette bu tercih yolu uzatmış, uzayan yoldan kaynaklanan zaman kaybını kapatmak için atlar da, Hisar Muhafızları da haddinden fazla yorulmuşlardı.

Neyse ki Ak Diyarın bahardan yaza dönen ısınmışlığına rağmen ağaçların gölgesi serindi. Hele ki böyle yüksekçe bir tepe başında bu serinlik cana can katıyordu. At üstünde geçen uzun bir sabah yolculuğundan sonra Savga deri zırhının içindeki Huran işi gömleğinin terden sırılsıklam olduğunu hissedebiliyordu. Artık soğumaya başlayan terinin eşkimişliğinde yüzünü buruşturan Huranlı kendi kendine söylendi.

"Sanırsın biz atımızı sırtımızda taşımışız."

Savga'nın söylediklerine karşı sebepsiz yere homurdanan Rüzgar kendince sahibini cevapladı herhalde. Ak Şehir'e uzanan Diyarın büyük yoluna bir gün mesafedeki bu küçük tepe yola en yakın yükseltiydi. Yedi bucak dört iklimden gelip Savga'nın buyruğunda toplanan hisar muhafızları tepenin eteklerine, çam ağaçlarının gölgesine yerleşmişlerdi. Sadece Savga atını tepenin üstüne sürmüş, bir başına geniş Altınova'yı gözlüyordu. Erlerini yerleştiren komutanlar birazdan gelmeye başlayacaklardı zira Savga'nın buyruğu böyleydi. Önce çeriler yerleşecek, gizlilik için tedbirler alınacak sonra da Savga'nın yanına gelinecekti. Yol boyu olduğu gibi bu mola yerinde de bey çadırı dahi kurulmayacaktı. Altınova tıpkı Savga'nın emrindeki askerler gibi Diyarın yedi bucağından, dört ikilminden kopup gelmiş yabancı ordularla doluydu. Her bir izbe yoldan, dere yatağından, terkedilmiş köyden kimi zaman on-onbeş, kimi zaman üç yüz-beş yüz bazen de onbinleri bulan askerler çıkıyordu. Altın ova, Ak Şehir velhasıl tüm Ak Diyar, belki de daha öteleri karınca kaynaşmasında kaynıyor gibiydi. Diyarın artık yaza dönen baharı bunca kanı kaynayan ordunun, kralın yatağı olmuştu. Bu karınca kaynaşması, bu kaynayan kan öyle kolayına durulmayacaktı, belliydi. Belli olmayan ise kuş kanadında gelen buyruktan başka haber alamadığı Aybar Han'ın nerede olduğuydu. Savga mektupta aldığı buyruğa uygun olarak ordusunu toplamış, beş bin süvari ile kimselere görünmeden buralara kadar gelmişti ama etrafa saldığı adamları Aybar Han'a dair hiçbir iz bulamamıştı. Bunca karışan Altınova'da Savga kendine düşen nedir bilmiyordu ve bunun için yapacak birşeyi yoktu.

"Öyleyse biz de bize düşen ne ise yapmak için bekleriz.."

Savga olduğu yerde etrafına bakındı. Rügar ile paylaştığı bu küçük zirve her neresi ise yakın zamanda birileri buraya uğramıştı.

"Muhtemelen bir oduncu, belki de bir marangoz...."

Bilerek seçilmiş birkaç ağaç kesilmişti. Kesilmeyen diğer ağaçlara bakıldığında oduncunun epey büyük ağaçlar kestiği belliydi. Ancak marangozun seçtiği ağaçlarda hemen farkedilebilen bir özen vardı. Odun yapılan ağaçların geride kalan budanmış gövdeleri kurumaya yüz tutmuştu. Kurumuş, kurtlanmış dal parçaları da kesilen gövdeden temizlenmiş, burada bırakılmıştı. İşinin ehli eller kurumaya yüz tutmuş ağaçları seçmişti. Savga yaklaşık bir kulaç uzunluğunda, bir adam bedeninin kalınlığında yarısı çürümüş, çürüdüğü için de beğenilmeyip geride bırkılmış bir kütük parçasını gözüne kestirdi. Hemen homurdanmaya hazır Rüzgar'ın buğulu sırtından çözdüğü eyerini yere yatmış kütüğün üzerine yerleştiren Huran Beyi, yem torbasını cins aygırının boynuna astıktan sonra sırtını eyere verip uzandı. Soğumaya yüz tutmuş terli gömleğinin ıslaklığında ürperen Huran beyi yine de damarlarına yayılan tatlı bir rehavetin kollarına bıraktı kendini. Yıpratıcı uzun yollar, yaza dönen baharın sıcağı ve uykusuz gecenin ardından şu yüksek ağaçların serinliğinde kestirmek fikri karşı konulmaz bir cazibeye sahipti. Savga içini çekti, ne kadar istese de kestiremezdi. Keşif için sağa sola saldığı adamların getireceği haberleri duymadan, Aybar Han'dan yeni bir buyruk yeni bir haber almadan ne uyuyabilirdi ne de kestirebilirdi. Yine de Savga gözlerini kapadı. Uyumasa bile iğne iğne batan gözlerinin isyanını bir parça olsun dindirebilirdi belki.

SIR MUHAFIZI-KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin