Bölüm 48 / Bırakılmış Şehir- Kuşatma

447 46 40
                                    

BÖLÜM 48    Bırakılmış Şehir/ Kuşatma

Aybar Han

Binlerce süvari intizam içerisinde doğu kapısına bakan pazar yerini doldurmuştu. Şehrin aydınlatılmış sokaklarına rağmen Altın ovanın üzerine gecenin karanlığı çökmüş olmalıydı. Diyarın ayları bu gecelik vazifelerini tamamlayıp kaybolmuşlardı. Kraliçe Elvin kulelerdeki işaret lambalarıyla haberleşeceklerini söylemişti. Böylece Selbine ve Kaptan Valan da kuzey kapısından aynı anda çıkış yapacaklardı. Gece ilerlemiş sabah yakınlaşmıştı. Bir ordunun gafleti için en uygun zaman bu olmalıydı. Aybar kendi kendine Savga Beyin yetişmiş olmasını umdu. Ancak Talay Beyi yetişememiş olsa da kuşatmayı yarmak için şansları vardı. Çok uzak bir zaman gibi gelse de henüz birkaç saat önce, Ak Şehir surlarını görmeden topladığı Han sofrasında Bolgan Çavuş ilk köprünün tutulduğunu ama bu tutuşun çok da sıkı olmadığını söylemişti. Köprüden sonrasını ise gözüyle görmüştü, nehir boyunca at sürerken güvende olacaklardı. Huran süvarileri de aynı anda yüklenirse bir yol açabilirlerdi.

"O vakit yeri ve zamanını bildirmeli"

Aybar zihninde tasarladıklarını paylaşmak için yanıbaşında duran Elvin'e döndü.

"Hanımım izniniz olursa surlara çıkmam, beylerime haber vermem gerek."

Elvin at binip şehirden çıkmayı beklerken Aybar'ın surlara çıkmak istemesini garipsemiş olmalıydı, kraliçenin güzel gözlerinde bu şaşkınlık açıkça görünüyordu ama Elvin ne itiraz etti ne de bir açıklama bekledi.

"Size eşlik edeyim Aybar Han, sanırım beylerinize en yakın surları tercih edersiniz."

Elvin sözlerini tamamlarken cins aygırına binmişti. Aybar ancak Kraliçeyi takip edebildi. Kuzey surları pazar yerine uzak olmasa da zamanın darlığında bu kadarcık mesafede at sürmek gerekiyordu şüphesiz. Kraliçenin Huran kırması aygırı kabına sığmaz bir heveste koşmak, daha koşmak ister gibiydi. Belli ki soylu hayvan kuşatma günlerinin bunalmışlığından silkinmek istiyordu. O yüzden kısa sürede varılan surların önünde dizginlerin çekilmesinden hiç hoşlanmadı, üstelik acı acı kişneyerek baş da attı ancak huysuzluğunu daha fazla uzatmadı.

 O yüzden kısa sürede varılan surların önünde dizginlerin çekilmesinden hiç hoşlanmadı, üstelik acı acı kişneyerek baş da attı ancak huysuzluğunu daha fazla uzatmadı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Elvin Aybar'ı kuzey ve doğu surlarının birleştiği kuleye getirmişti. Kule nöbetçileri halen yerlerindeydi. İşaret lambaları yakılınca nöbetçiler de orduya katılacaklardı. Asar'ın terkisinden yayını ve sadağını alan Aybar merdivenleri tırmanan Elvin'i takibe devam etti. Taş merdivenler dar ve dikti. İdmanlı olmayan ciğerleri zorlayan basamaklar Elvin'i hiç etkilemiyor gibiydi. Oysa Kraliçeye yetişmeye çalışan Aybar nefesinin sıklaştığını hissediyordu Tırmanılan kule yüksekti ve tüm ovayı gören enfes bir manzarası vardı. Karanlığa rağmen ovayı çevreleyen küçük tepelerin silueti, geride çok uzaklardaki Tanrı Dağının karaltısı ayların yokluğunda bile her nasılsa parıldayan nehrin yakomazları görülebiliyordu. Oysa yakamozların sadece denizde olduğunu sanılırdı. Aybar surlardan serin gecenin çöktüğü Altın Ovayı ve nehrin karşısındaki karanlığı izledi bir süre. Hem doğuda Hattin yönünde hem de kuzeyde Adora yolunda şehri tutan orduların kamp ateşleri görünüyordu. Çoğu harını kaybetmiş, kızıllaşmış ateşlerin etrafı boş gibiydi. Ya da bu mesafeden boş sanılıyordu.

SIR MUHAFIZI-KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin