VI

673 126 36
                                    

Bankanın soyulduğunu bile yeni öğrenmişken aniden suçlu olarak anılmak çabuk anlayabildiği bir durum olmadı. Ne olduğunu anlaması için düşünmesi falan da yetmiyordu çünkü öğrendiklerinden beri annesi ve babası kara kara düşünüp sonrasında telefonları ellerine almışlardı.

Yanlış anlaşılmayı düzeltmekti amaçları ama kamera kayıtları halka sunulduğunda üç çift göz sadece ekrana kilitlenmişti. Görünen kişi gerçekten de Taehyundan başkası değildi. Bay kang titreyen gözleriyle oğluna döndü.

"Biz pastayı hazırlarken dışarı çıkmadın değil mi oğlum?"

Taehyun ne demesi gerektiğini kestiremiyordu. Babasının ona güvenip güvenmemesini hiç düşünmemişti o an çünkü kendisi bile acaba demişti.

Acaba çıktım mı dışarı?

Başını iki yana salladı hızla, dilini oynatabiliyordu ama konuşması için gerekli komutu alamıyor gibiydi. Annesi hiddetle babasına bağırınca gerçekliğe tekrar dönebildi.

"Ne saçmalıyorsun sen, oğlumuz buradaydı. Tüm gün yanımızda durdu. Nasıl böyle bie şey oldu bilmiyorum ama oğlum suçsuz."

Tüm kanallarda kendisi vardı. Yaptığı yüzsüzlük, ülkesinin malını çalması, alması muhtemel cezalar...

Annesinin odasına çıktığını gördü göz ucuyla. Babası ise sağ dizini sürekli sallayıp duruyordu. Bir şey yapmadığını biliyordu ama onları utandırmış gibi hiseddiyordu. Annesinin ayak seslerini duyunca merdivenlere baktı.

İlk defa o an annesinin yüzüne dikkatli baktı Taehyun. Annesinin tenini bu kadar beyaz gördüğünü hiç hatırlamıyordu, dudaklarına hiçbir zaman ruj sürmezdi annesi. Gereğinden fazla kırmızıydı çünkü ama şimdi tüm kan çekilmiş gibi görünüyordu.

Annesini hiç böyle görmemişti Taehyun.

Oğlunun yanına gelip kolundan tuttu. Çok güç kullanıyordu anın hararetiyle. Oğlunu ayağa kaldırıp kağıya doğru götürmeye başlamıştı.

"Al bu parayı Taehyun. Kaç buradan. Nereye gidersen git kurtul bu topraklardan artık. Bu ülkenin lanetini sen kırdın ama bu ülkenin senin lanetin olmasına izin veremem. Kaç git."

Taehyun babasına döndüğünde onun da başıyla onayladığını gördü.

"Affet bizi oğlum. Hep bencillik edip seni umursamadık. Şimdi sen de aynısını yap. Hadi oğlum."

Taehyun ne olduğunu bile anlamadan üzerine atılan montuyla kendini dışarıda bulmuştu. Neyden kaçtığını biliyordu ama neden kaçtığını, ailesinin neden böyle davrandığını anlayamıyordu. Polislere doğruyu anlatsa ve onların işini yapmasını beklese daha güvenilir bir yol olacağına emindi.

Gideceği tek bir yer vardı: ıssız sokak.

İnsan yoktu o sokakta. Terkedilmişti yıllar önce. Hastalığın çıktığı ilk sokaktı orası kimse oraya geri dönmeye cesaret edememişti. Hızlı adımlarla dikkat çekmeden oraya gitmekti hedefi. Evlerine çok uzak değildi o sokak ama oraya girmesi her zaman yasak olmuştu ona.

Annesi ve babası psikolojisinin bozulmasından korkmuşlardı. İlk defa gidecekti oraya. Sonunu kendisinin getirdiği hastalığın, doğduğu sokak yıllar sonra ona ev olacaktı.

Sokağa geldiğinde en yıkık dökük görünen binanın en alt katına girdi çabucak. Soğuktu ama beynindeki düşünceler soğuğu hissetmesine izin vermedi. Doğru olan yolu neden seçmediklerini bir türlü anlayamadığı gibi anlayamadığı bir şey daha vardı.

Bankayı soyan o adam kimdi?

"Şu eve gözlerim bağlı getirseler kahve kokusundan, senin evin olduğunu anlarım hyung."

Kainin içeri girmesiyle ekranını indirdi beomgyu. Evinin bazen yol geçen hanı olduğunu düşünüyordu. Karşı dairesinde oturan üç arkadaşı anahtarı kopyalatmış ve istedikleri anda eve dalmayı adet haline getirmişlerdi.

"Davet ettiğimi unutmuşum kai. Hatırlasaydım sana da yapardım."

Altındaki ironiyi anlamış ama alınmamıştı kai. Yaşça küçük olduğu adamdan daha olgun olduğunu hissediyordu çoğu zaman. Yalnız kalmayı sevdiğini her fırsatta dile getiriyordu ama depresyona çok müsait bir yapısı vardı hyung dediği adamın.

Ve onun depresif hallere bürünmesine katlanamayan üç arkadaşı...

Elindeki meyve suyu paketini havaya kaldırmış ve beomgyu'nun gözlerinin dibine kadar götürmüştü.

"Ben meyve suyumla geldim zaten, zahmet etme. Ne yaptın hikayeyi?"

" Yeni bölümü yazıyordum az önce."

"Kararlısın yani bu kitabı bitirmekte. Bu kadar istekli yazacağını düşünmüyordum açıkçası."

Bilgisayarının ekranını tekrar açıp imleçi kelimelerin arasında gezdirdi.

"Ben yazmıyorum ki, o kendisini yazdırmakta ısrarcı."

İyi geceler 🦋

WRİTER |TAEGYU |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin