Herkes sokaklardan gelen acı çığlıklara alışırken Bay Kang buna alışmamakta ısrarcıydı. Her duyduğu gürültüde kalbine ateş parçaları bırakılıyor gibi hissediyordu.
Seslerin koktuğunu doğduğu yüzyıl öğretmişti ona. Ölüm kokuyordu çığlıklar. Yirmi iki yaşındayken ilk kez baba olmanın heyecanını yaşamaya hazırlandığı sıralarda kucağına verilen kızının ölü bedeni gibi kokuyordu.
Her şey normal seyrindeyken bir sabah uyandıklarında bazı kişilerin kılaklarının hemen altında dışı mor içe doğru yeşilleşmiş, çürüğe benzer izler olduğu fark edilmişti. Başta bu durum hiç önemsenmemişti yenilen ortak bir market ürünü yüzünden alerjik bir reaksiyon olduğu söylenmişti.
O çürüklere ev sahipliği yapan bedenler de dahil herkes buna tamam demişti. İzleri unutup günlük yaşamlarına dönmüşlerdi ama bir hafta içinde bu izlerin olduğu vücutlar rastgele yerlerde ölmeye başlamışlardı.
Yolda yürüken, direksiyon sallarken, kitap okurken, uyurken...
İnsanları büyük bir panik kaplamasına karşın herkesin kafasında şu düşünce de kol geziyordu.
"Nasıl olsa o iz bende yok ve olanların hepsi öldü."
Çok geçmeden ölenlerin yerine bambaşka kişilerde izler çıkmaya başladı. Bu durum o kadar ileri gitmişti ki doğan bebekler bile izli doğmaya başlamıştı. Kang ailesinin ilk çocukları da bu bebeklerden biriydi. İlk vakadan üç hafta sonra herkeste iz oluşmuştu bile.
Ölenler kadar ölmeyenler de vardı.
İzsiz birini bulup değerlerini karşılaştırıp bu izlere neyin sebep olduğunu bulmak istiyordu herkes ama öyle birini bulmak samanlıkta iğne aramakla eşdeğerdi.
Doğan çocukların ölümle beraber doğması insanları korkutmaktan başka işe yaramıyordu.
Bay Kang gözleri dolmuş bir şekilde elindeki kitapla ilgilenirken içeri giren karısıyla, hemen yerinden kalkıp ona doğru koştu.
"Dinlenmen gerekiyor hayatım."
"Çok az kaldı hissedebiliyorum."
Karısı elini şişmiş karnına götürüp yavaşça sıvazladı. Bay Kang da bunu yapmak istiyordu ama kendini müthiş bencil hissediyordu.
Birini daha bu karanlık yüzyıla getirmek bencillik değil de neydi?
" Hala onu doğurmamam gerektiğini düşünüyorsun değil mi?"
Karısın sesiyle tekrar yüzüne baktı. Soru sormamıştı sadece bildiği bir şeyden emin olmaktı amacı. Dışarıdan gelen bir çığlık sesiyle tekrar gözleri doldu Bay Kangın.
"Bir kaç gün sonra o çığlıklardan biri senin olacak. Ölecek. Kızımız gibi oğlumuz da ölecek ama sen hala onu doğurmak istiyorsun. Dokuz yıldır doğan hiçbir bebek yaşayamadı biliyorsun değil mi?"
"Anne olmak istiyorum."
O an ben de baba olmak istiyorum demek istediyse bile diyemedi bay Kang. Eğer derse karısı daha fazla umutlanacak ve bir ölü beden daha kucağına bırakıldığında kahrolacaktı.
Karısının keskin sesiyle ona döndü Bay Kang. Karısı yüzünü butuşturmuş ve elini kasıklarına bastırıyordu. Hızla yanına gidip koltuğa oturttu. Ters giden bir şeyler olduğunu anlayıp hastaneyi aradı. Adreslerini verirken karısının alnında biriken terleri de elinin içiyle silmeye devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WRİTER |TAEGYU |
Fanfiction"Yazdığın kitabın karakteriyim de ne demek?" "İstediğin her şeyi sor. Seni ben yazdım. Ben seni mutsuzluğa sürükledim. Özür dilerim "