Elinde tuttuğu silahı dikkatlice çevirip masanın üzerine bıraktı. Renginden başka hiçbir şey bilmiyordu bu alet hakkında. Menzil kelimesini bile ilk defa duymuştu. Uzaklığı anlamına gelen bu kelimeye ne cavap vereceğini bilememişti birkaç saat önce.
"Kaç menzil istersin?" sorusuna korteks ve beynim arası kaç milimetre bilemiyorum mu demeliydi?
Her şey vücuduna bir yük olduğunda aklına gelen en kolay seçenek, en son gelmişti. Kendini kanıtlama isteği hep çalıştığı ama asla başaramadığı şey olmuştu. İki hafta, sadece iki haftada her şeyi yok olmuştu. Üstelik dur diyebileceği kimse de yoktu. Muhattap olması gereken suçlu da kendisinden başka kimse değildi, herkese göre.
Uyku son üç gündür unuttuğu bir eylem olmuştu. İhtiyacı olan tek şey derin bir uykuymuş gibi hissediyordu.
Derin bir uyku,
Sancılı bir uyanış,
Ve rahat bir nefes.
Her şey rüya...
Ölüm insana verilmiş en azap verici ceza ve en merhametli ödüldü. Sadece bir yok oluşun bunu nasıl başarabildiğini anlamak insan beyninin harcı değildi pek.
Her şey üstüne geldiğinde, artık sona yaklaştığını hissettiğinde saklanabileceğin bir sonsuzluk. Herkesin lanetinden gizlenmek için akla yatan en akıllıca düşünce.
Ölüm...
Gözlerinin ağır ağır kapandığını fark ettiğinde açmak için çok direndi ama sonrasında istediği sonsuz uyku için dinç olmak zorunda olduğu düştü aklına. Derin bir uyku çekmeliydi. Televizyonun sesiyle uyuya kalırken daha önce duyduğuna emin olduğu sesi tekrar duydu.
Doğum gününde duyduğu derinden gelen boğuk sesi tekrar duymuştu.
"Ölümsüzlük senin ödülün olmalıydı, cezan değil Kang Taehyun."
Gözlerini açıp bakmak istedi etrafına ama uykunun ıssız kolları çoktan onu sarmalamıştı. Rüya görmüyordu, gördüyse bile seçemiyordu karşıdaki bedenleri.
Karşılıklı durmuş iki beden vardı. Birinin yüzünü görebiliyordu, diğerinin arkası dönüktü. Yüzü görünen kahverengi saçlı, büyük gözleri ve uzaktan bile sayılabilen kirpikleriyle daha önce görmediğine emin olduğu bir yüzdü bu. Görse hatırlardı.
Ama arkası dönük olan bedenin sadece kahverengi giyindiğini görebilmişti Taehyun. Yüzü görünen adamın gözlerindeki korku rüyada olduğunu anlayan Taehyun'u bile etkilemişti.
Arkası dönük olan beden elini havaya kaldırmış ve etrafta büyük bir gürültüye sebep olmuştu. Tekrar onlara bakınca görebildi ancak yere düşen bedeni. Kahverengi saçlı çocuk yere yığılmıştı. Kazağının sol alt kısmı kanlanmıştı.
Ona doğru koşmak istedi ama hareket edemedi. Rüyada olduğunu bilmesine rağmen yardım etmek zorundaymış gibi hissediyordu. Başını eğip ayaklarını hareket ettirememesinin sebebine baktığında gördüğü şey ürkmesine sebep olmuştu. Ayaklarının etrafına lilyum saplarından yapılmış bir ip geçirilmişti. Eliyle defalarca koparmaya çalıştı.
Kopmadı.
Basit bit çiçek sapı, kopmamak için direniyordu.
Ayağını hafifçe oynatıp çıkardı hapsolduğu yerden. Bu kadar kolay olmasını beklemiyordu. Etkin kullanılmış bir aklın, amaçsız yorulmamış bir beden sağlayacağını ilk defa kendine kanıtlamıştı.
Hızlıca koşup yere yığılmış bedene baktı. Kaldırmak istiyordu onu yerden. Kimsenin ait olduğu yer soğuk zemin olmamalıydı.
"Neden yaptın bunu, ne geçti eline?"
Başını kaldırıp başından beri yüzünü göremediği adama baktı rastgele bağırdıktan hemen sonra. O an durmış zamanda bile dondurucu soğuğu hissetti.
Kızıl saçları, yeşil ve duygusuz bakan gözleri, gözlerinden yaş yerine kan akan beden kendisinden başkasına ait değildi.
Elinde tuttuğu silahı yere atıp gitti onun kopyası olup sahibi olamadığı beden. Ellerinin arasında hareketsiz yatan adama baktı. Açık kalmış gözlerini eliyle kapattı usulca.
Gözlerini açtığında gördüğü rüyanın etkisindeydi hala. Kabus demek gerekmiyordu. Rüyalar başlı başına korkunç bir olaydı. Yaşamayacağın şeylerin simülasyonu her zaman çok gereksiz ve ürkütücü gelmişti ona. Kaç saat uyumuştu bilmiyordu. Ama iki haftadır son dakika köşelerini süslediği program başlamıştı.
"Bugün ne saçmalık üzerime atılacak acaba?" dedi.
Televizyonun sesini, tuşlarından açmıştı biraz daha. Her zamanki despot tavırlarıyla o adam gelmişti önce. Kırk altı saniye sonrasında son dakika haberi verilecekti muhtemelen.
Kırk iki saniye geçince belirdi mavi şerit ekranda. Yine yanlış saymıştı anlaşılan.
"İKİ GÜN, İKİ CİNAYET."
Programın sunucusu olan adam konuşmaya başlamıştı
"Felipe dali cinayetinin arkasından, yıllardır güven kokan sokaklarımızda bir başka cinayet işlendi. Ser piero isimli, matematikçi ressam sabah saatlerinde ülkenin kuzeydoğu hatlarında yer alan atölyesinin önünde ölü bulundu."
Ser piero'nun fotoğrafı ekranda belirince kalbi gereğinden hızlı atmaya başlamıştı.
Taehyun görmüştü.
Bir son görmüştü.
Rüyasında adamı görmüş ve nasıl öldürüldüğüne bizzat şahit olmuştu.
Nasıl korku dolu baktığını görebilmişti. Ona yardım edememişti.
"İlk bulgulara göre silahla vurularak öldürülmüştü. Katil cinayeti gerçekleştirdiği aleti olay yerinde bıraktığı için derhal incelenmeye alındı."
Cinayet aleti der demez masaya baktı Taehyun. Uyumadan hemen önce koyduğu silaha baktı ama yoktu. O anlarda yeniden o adamın sesini duydu televizyondan.
" Yapılan incelemelere göre cinayet aletinin üzerinde Kang taehyun'un parmak izine rastlandı. Silah bu sabah satın alınmış ruhsatı olmayan bir silahtı. Kralın, halka yayınlamamızı istediği metinde:
" Tüm ülkenin bu vahşi adamdan korktuğunu biliyoruz ama tüm gücümüzle seferber olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Lütfen Kang Taehyun yakalanana kadar kendinize dikkat edin."
Taehyun görmüştü.
Bu defa cinayetin işlenişini görmüştü.
Cinayetin kendisinin işlediğini görmüştü.
Deliriyor olmalıydı.
Bu fici yazarken dinlediğim şarkılarla playlist hazırladım. Mesaj panosuna linkini attım. İsterseniz bakabilirsiniz.
Ölen kişilerin isimleri...
Sanırım beş bölüm sonra asıl okumak ve yazmak istediğimiz bölümlere geçeceğiz.
Kendinize çok çok iyi bakın.
İyi geceleeer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WRİTER |TAEGYU |
Fanfiction"Yazdığın kitabın karakteriyim de ne demek?" "İstediğin her şeyi sor. Seni ben yazdım. Ben seni mutsuzluğa sürükledim. Özür dilerim "