Dışarıdan gelen sesleri duymamak için sağır olması gerekiyordu. Eğer saptaması doğruysa dışarıda insanların birbirlerinden kaçtığını düşünüyordu Taehyun. Sabah saatlerinde oldukça aşağıdan uçan bir helikopter görmüştü. Kaldığı evin tam üstünde dönüp durduğu için kendisini almaya geldiklerini düşünmüştü ama tam yedi dakika sonrasında yükselmiş ve uçmaya devam etmişti helikopter. Bunu açıkça bir tehdit olarak algılamıştı başta ama hemen sonrasında insan seslerini bu kadar net duyması garip şeyler olduğunu anlamasına sebep olmuştu.
Televizyonlara ani kararla yayın yasağı getirilmiş ve ülkenin elektrik bağlantısı aynı dakikalarda kesilmişti. Karartma yöntemi olduğunu sanmıştı Taehyun ama bunun savaşlarda savunma gücün yetersiz olduğunda yapılan bir uygulama olduğunu biliyordu. Ülkesi bir savaşta olmadığı için bu ihtimali saniyeler içinde yok etti. Dışarı çıkıp bakmak için merak duygusu yeterince kabarmamıştı. Koltukta uzanıp yatmak daha cazip bir fikir gibi gelmişti ve uykusu kaçmadan hemen uzanıp gözlerini sıkıca kapattı.
Uyku ve uyanıklık arasında gezerken gözlerinin önünde beliren sahneler rüya görüp görmediğini sorgulamasına sebep olmuştu. Rüya görmediğini düşünüyordu çünkü istese o an gözlerini açabilirdi ama ne göreceğini merak ettiği için gözlerini kırpıştırmadı bile.
'Bir masaya oturmuş önüne konulan yemeklere bakıyordu Taehyun. Daha önce yemediği birkaç şey vardı önünde. Yanlarında iki fincan kahve vardı. Birisi zift gibi denilebilecek seviyedeydi. Simsiyahtı kahve. Taehyun onu içecek olan kişinin kalbi için şimdiden üzülmüştü. Muhtemelen gece durmadan kasılıp duracaktı. Diğer kahve ise tam tersi sütün içine bir kaç granül atılmış gibiydi. Beyazlığı gözle görülür seviyedeydi. Üzerinde süt köpüğünün de eklendiğini düşünmüştü Taehyun.
İçeri kısımdan ona seslenen birini duydu. Bu sesi daha önce duyduğuna emindi Taehyun. On dokuzuncu yaşını kutladığı doğum gününde ve ölmeyi ilk defa istediğinde de duymuştu bu sesi.
"Doğum günün kutlu olsun Kang Taehyun. Hediyemi kabul et."
"Ölümsüzlük senin ödülün olmalıydı, cezan değil."
Böyle demişti aynı ses daha önce ona. Şimdi ise içeri odadan seslenmiş ve " Meyve suyu sevdiğini biliyorum ama evimde ne meyve suyu ne de meyve var," demişti.
İçeri gelen ayak sesleriyle beraber başını hızlıca kaldırıp içeri giren kişiyi sabırsızca bekledi. Önce sağ ayağını görmüştü, sonra elinde tuttuğu yemek tabağını, tabağı sıkıca kavrayan ellerini, siyah beyaz kareli gömleğini, kulağındaki iki halka demiri küpeyi, karamel rengi saçlarını ve en son yüzünü görmüştü Taehyun. Gördüğü yüz küçüklüğünden beri herkesin ona anlattığı peri yüzünün somutlaşmış hali gibi karşısında duruyordu.
Taehyun kendini yönetebildiğinin farkındaydı. Kimsin, neredeyim gibi sorular sormadı, sadece sustu ve ne olacağını izlemek istedi.
"Pankeklerim lezzetli olmuştur eminim ama maalesef meyvem yok dediğim gibi."
Yıllar boyu aynı masada yemek yemişler gibi bir rahatlık vardı iki bedenin de üzerinde. Taehyun sakince onun için hazırlanmış pankekleri yedi ve adını bilmediği tam karşısında oturan adam tam yüzüne gözlerini bile kırpmadan, o anın gerçekliğini sorgular gibi bakarak kahvesini içiyordu.
"Şeker sevmediğini biliyorum ama kahveyi böyle sevebileceğini düşünüyorum."
Taehyun sesini hiç çıkarmadan kahveyi eline alıp bir yudum aldı. Kahve içmekten pek haz etmeyeceğini düşünmüştü her zaman. Meyve aromasını almak her zaman öncelikli lezzet amacı olmuştu. Kahve tadına bakmaya bile hiç gerek duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WRİTER |TAEGYU |
Fanfiction"Yazdığın kitabın karakteriyim de ne demek?" "İstediğin her şeyi sor. Seni ben yazdım. Ben seni mutsuzluğa sürükledim. Özür dilerim "