Kang ailesi çocuklarına daha sarılma imkanı bulamamışlardı. Korunması gereken bir inci gibiydi herkesin gözünde. Her ihtimale karşı ona dokunulması yasaklanmıştı. Doğalı üç ay olmuştu neredeyse. Atmış sekiz gündür çocuklarını hastanenin izbe koridorlarında bekliyorlardı.
Her gün sabah dört demeden geliyorlar gece yarılarına kadar bekliyorlardı. Bayan Kang en çok oğlunun kokusunu merak ediyordu. Bay Kang ise oğluna yapılan bunca müdaheleden sağ çıkıp çıkamayacağını.
Taehyun günlerce laboratuvar ortamında incelenmişti. Bunun için ülkenin en prestijli doktorları görevlendirilmişti. Hatta işlerine başlamadan hemen önce başhekim onlara "bu işe vicdanınızı bırakarak başlayın, o çocuk müdahelelere dayanmasa bile biz bu hastalığın sebebini bulmalıyız" demişti. Robot gibiydi herkes o laboratuvarda.
Teşhis konulmuştu haftalar sonra. Tam atmış altıncı günün sabahı açıklama yapılmıştı halka.
Ölüm hastalık: WİLLEBRAND
Her yerde son dakika haberleri olarak geçmiş hatta sarayda bile büyük bir kutlamaya sebep olmuştu. Bebek Kang herkesin nazarında kraldan sonra veliahtlığın bozulmasına sebep olacak kadar kudret sahibi olmuştu.
Halbuki o sıralarda vücudunda gezen ilaçlardan dolayı Taehyun göz kapaklarını bile kıpırdatamıyordu.
Hastalık bulunduğu için ailesi Taehyun'u alabileceklerini düşünüyordu artık ama her gün bir sonraki gün, bir sonraki gün diye diye erteliyorlardı. Açılar labaratuvar kapısını görünce artık nezih ortamı umursamayıp çıkan doktorlara bağırmaya başladı Bayan Kang.
"Oğlumu verin artık bana, yalvarırım size. Dayanamıyorum. Her gün eve gidip çocuğumun boş beşiğine bakmak istemiyorum. Ben artık çocuğumu emzirmek istiyorum." Sesi sonlara doğru kısılmış, hıçkırıklarla süslenmişti. Yere düşen göz yaşlarını umursamadan tekrar baktı doktorlara.
"Oğluma sarılmak istiyorum."
Karısının yanına eğilip ona sarıldı sıkıca Bay Kang. Doktorlar hiçbir tepki vermemişti. Hepsinin kafasında aynı sözler dolaşıyordu. Burada vicdanınızı bırakın. Tekrar içeri girdiler tek bir şey bile söylemeden. Aradan sekiz dakika kadar süre geçmişti. Bayan Kang gözyaşlarını durdurmuştu ama karşısındaki duvara bakmadan duramıyordu. Süslü bir beyaz tabloya rengarenk harflerle bezenmişti sözler.
Massacre is choice
Tekrar açılmıştı o lanetli kapı ama bu sefer başhekimin kucağında beyaz bebek takımları içerisinde duran oğulları vardı. Kucaklarına alır almaz boynuna burnunu götürüp derince soluk aldı.
Koklamak ve soluk almak farklıydı Bayan Kang'a göre. Her şey koklanırdı ama her şey soluk vermezdi insana. Atmış sekiz gündür ilk defa nefes aldığını hissetmişti Bayan Kang. Başını kaldırınca bir sorun fark etti. Oğlunun hareket etmesi bir yana aldığı nefesler bile çok cılızdı. Başhekime baktığında gözlerinde gördü özür dilediğini. Sadece gözlerle anlaşmışlardı.
Başhekim özür dilemiş, bayan Kang ise kabullenmişti.
Kocasının elini tutmuş ve hastaneden çıkmak için ilerlemeye başlamışlardı. Kapının dışına çıktıkları anda deklanşör sesleri kaplamıştı her yeri. Gözlerini kaplayan beyaz ışıklar da eklenmişti hemen sonrasında. Gazetecilerin hayatlarının bir parçası olacağı ilk kez o zaman çarpmıştı ufak ailenin yüzüne.
Polislerin yardımıyla çıkabilmişlerdi ancak o mahşer kalabalığından. Arabalarına biner binmez dolan gözlerini boşaltmaya başladı bay Kang. Oğlunu kucağına aldı ve sardı cansız gibi duran bedeni.
"Babanı affet oğlum. Babanı affet."
Dediği tek şey bu olmuştu oğluna. Ne yüzü vardı daha fazlasına ne de konuşmaya titremeyen ses teli kalmıştı. Geri verdi oğlunu karısının kucağına ve evlerine geri dönmek için sürmeye başladı arabasını.
Son kelimesini de bilgisayar klavyesine basarak eklediğinde oturduğu sandalyede geriye doğru gerindi iyice. Soğumuş kahvesinden bir yudumu almış ama fazla soğuk olduğu için tekrar bardağa dökmüştü.
Odanın köşesindeki koltukta oturan arkadaşı okuduğu kitaptan başını kaldırmış ve ona bakmıştı."Şu hikayeyi bitir de herkes kurtulsun artık."
" Kendi yazdığım karakteri kıskanmaya başladım sanırım."
Soobin zaten böyle bir şeyi bekliyordu. Beomgyu yazdığı her hikayede bir karakteri inanılmaz olağan üstü özelliklerle donatır sonra da neden ben böyle değilim deyip tüm hikayeyi tek tuşla silerdi. Artık bu duruma dayanamayıp kötü bir karakter yazmaya çalışmıştı ama onun da o kadar iyi sonuç vermediği arkadaşının kurduğu cümleden anlaşılıyordu.
"Yazmanın sana iyi geldiğini düşünmüyorum beomgyu. Bence artık bitirmelisin."
Beomgyu kendini artık kanıtlamak istiyordu. Mükemmel bir hayatı ve mükemmel ilişkileri vardı ama yazmak söz konusu olunca kendi yazdıklarını hazmedemiyordu. Bu laneti kırmaya yamin etmişti.
" Yok soo, onu kıskanmak için hiçbir sebebim olmayacak."
Soobinin anlamsız bakan gözlerine bakıp tekrar ekrana döndü. Elleri tekrar klavyede dolaşırken o gün kuracağı son cümleyi de kilitli mahzenden dışarı çıkardı."Onun kendini kanıtlamasına izin vermeyeceğim."
iyi gecellleeer
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WRİTER |TAEGYU |
Fanfiction"Yazdığın kitabın karakteriyim de ne demek?" "İstediğin her şeyi sor. Seni ben yazdım. Ben seni mutsuzluğa sürükledim. Özür dilerim "