18. Bölüm

1.3K 130 31
                                    

Stiles, elinde bir çizgi romanla eve geldi. İşinin ne olduğunu herkes anlamıştı. Yeni çıkan seridendi ve Stiles, bunun için günlerdir bekliyordu. Alabilmiş olduğu için fazlasıyla mutluydu. Talia da birazdan elinde kurabiye tabağıyla mutfaktan geldi. Sanırım Betty için atıştırmalık hazırlamaya gitmişti. Derek, herkesin içinde Stiles'la bu son konuları konuşamayacağını bildiği için tek kelime etmedi. Sabırsızlanıyordu ama şimdi olmazdı, beklemeliydi.

Birkaç dakika sonra odasına çıkıp çantasını bıraktı ve tekrar aşağı indi.

Derek: Ben çıkıyorum.

Maç için gittiğini Talia da biliyordu ancak akşamı sürüyle geçirecekti, bu yüzden maça gelemiyordu. Derek de fazla umursamamıştı. Onların gelmeyeceğini zaten tahmin etmişti ama Stiles'ın gelmeyecek olması canını yakmıştı. Kendini toparlayıp evden çıktı. Okula vardığında soyunma odasına gitti ve kendi kıyafetlerini giydi. Lakrosa çok ilgili olmasa da birkaç maç izlediği olurdu. Bu yüzden bu kıyafetleri fazla garipsememişti. Üstünü giyinirken takımdaki diğer kişilerin bakışlarını görmezden geldi. Takıma yeni biri geldiğinde genelde böyle davranırlardı. Yeni gelenler biraz dışlanırdı ama Derek'in zaten onlarla arasını iyi tutmaya niyeti yoktu. Ayrıca geldiği ilk günden koçun onu takıma alması, üstüne bir de bugünkü maça sokması takımı sinirlendirmişti. Sonuçta daha yeni gelmişti, o kadrodaki bir kişilik yeri ondan daha çok hak ettiğini düşünenler vardı.

Jackson, takım kaptanıydı. Aslında bu ego ve popülerliği de buradan geliyor sayılırdı. Genelde takım, ona uyar, o ne derse o olurdu. Takım kaptanı olmak için çabalamıştı, yalan yok. Ancak iki yıllık lakros kariyerine karşılık iki günlük Derek'e karşı hiçbir şansı yoktu. Aslında kurt adamlığı sayarsak hile sayılırdı ama Jackson'ın da adaleti fazla hak ettiği söylenemezdi. Jackson, üç arkadaşıyla art arda yürüyerek soyunma odasından çıkarken, Derek'e bir omuz attı.

Jackson: İyi şanslar çaylak. İhtiyacın olacak.

Derek, kavga çıkarmak istemiyordu. Zaten başında ilgilenmesi gereken bir sürü şey varken bir olay daha eklemek istememişti. Ancak bu, ona daha sonra bunu ödetmeyeceği anlamına gelmiyordu. Derek, sakin olmaya çalışıp karşılık vermedi. Üstünü giyindiğinde diğerleriyle birlikte dışarı çıktı. Dışarı çıkmasıyla hem rüzgar, hem de tribündekilerin bağırışları gelmeye başlamıştı. Hava kararmıştı ve havada rekabet kokusu vardı. Ancak bu kokuyu sevmişti.

Sahaya geçtiklerinde karşı takım, kendi arasında konuşuyordu. Derek'in tek isteği bir an önce bitmesiydi. Stiles'ı görmek istiyordu, onunla konuşmak... Ancak şimdi muhtemelen evde Betty'le çizim falan yapıyor olmalıydı.

Demir tellerle çevrili kaskını, kafasına geçirdi. Karşı takım da sahayı ortaladığında Derek, tanıdık bir koku aldı. Sağa sola bakınırken tribündeki Stiles'ı gördü. Şaşkınlığını gizleyememişti. Burada ne işi vardı ki? Betty'le olacağını söylemişti. Henüz gözlerini ondan ayıramamışken düdük çaldı ve herkes bir anda koşuşturmaya başladı.

Stiles, tribünden bütün dikkatiyle Derek'i izliyordu. Aslında çok fazla maç izlediği söylenemezdi ama tamamen bilmiyor da sayılmazdı. Hala ona sinirli de olsa onu ilk maçında yalnız bırakmak istememişti.

Top, rakip takımda birkaç kişiyi dolaştıktan sonra Jackson'a geçti. Jackson, bir süre kaleye ilerledikten sonra karşısına çıkan üç kişiyi atlatamayacağını düşünüp topu, rastgele bir yere attı. Derek, topu gözüne kestirdi ve hızla koşarak topu havada ters bir taklayla yakaladı. Kimse bu kadar hızın ve çevikliğin bir insana ait olabileceğini düşünmüyordu. Henüz insanlar deminki hareketin şokunu atlatamamışken topu alan Derek, kaleye koşup sert bir atış yaptı. Top, kaleciyi geçip ağlarla buluşunca herkes, çığlık çığlığa, formanın arkasındaki yazılı ismi bağırmaya başladı; Hale...

Stiles, içinde bir gurur hissetmişti. Onun bir başarısı, sanki kendi başarısı demekti.

Bir süre daha aksiyonla devam eden maç, 4-2 bitti. Gollerden ikisini Derek atmıştı ve maçı bitiren düdükle herkes, Derek'in başına üşüştü. Derek, kaskını çıkarıp kalabalığın arasında Stiles'ı aradı. Biraz bakındıktan sonra sonunda onu buldu ve ona kocaman sarıldı.

Derek: Gelmeyeceğini sanmıştım.

Stiles: Seni yalnız bırakamazdım değil mi?

Derek'in yüzünde, umut dolu bir tebessüm oluştu.
Sarılmaları bittiğinde kalabalıktan kurtulup okula girdiler. Derek, üstünü değiştirirken Stiles, yanında onu izledi. Kıyafetleri dolaba tıkıştırdıktan sonra birlikte odadan çıktılar. Onlar çıkarken Jackson geliyordu.

Derek: Bir dahakine şans dileklerini kendine sakla Jack.

Jackson, bir cevap bulamayınca sinirli bakışlarıyla ilerlemeye devam etti. Birlikte eve döndüler ama yolda tek kelime etmemişlerdi. Derek, anahtarıyla ses çıkarmadan kapıyı açtı. Eve girdiklerinde sessizliği ve karanlığı fark ettiler. Herkes uyumuş olmalıydı. Salona ilerlediklerinde Derek'in aklına sonradan Betty'i sormak geldi.

Derek: Hey, Betty'e ne oldu?

Stiles: Daha önemli bir işim olduğunu söyledim, evine gitti.

Sonunda işte doğru zamandı. Bir iç çekip kendini hazırladı ve konuşmaya başladı.

Derek: Stiles ben özür dilerim. Biliyorum, birçok şeyi batırdım, hatta her şeyi batırdım. Ama bu kez toparlarken daha da batırmayacağım. Liva'yla hiçbir şey yapmadık, sadece...sadece sen Betty'le gidip dönmeyince ben de intikam istedim yani bilmiyorum. Stiles ben seni bir başkasıyla görmeye dayanamıyorum.

Stiles, garip bakışlarla onu dinliyordu. Aslında konuşmanın nereye varacağını tahmin edebiliyordu ve eğer bu tahmin doğruysa heyecanlanmıştı ama eğer yanlışsa diye ciddiyetini korumaya çalışıyordu. Derek, nefes bile almadan hızla konuşmaya başladı.

Derek: Evet, bu bencilce ama öyle işte. Biliyorum, çok saçma ve olmaması gereken bir şey ama ben, seni seviyorum. Yani arkadaş olarak değil, kardeş olarak da değil yani...

Stiles, aradaki iki adımlık mesafeyi hızlı adımlarla kapatıp Derek'i öptü. Derek'in zaten konuşurken harcadığı nefesi, şimdi tamamen kesilmişti. Stiles ise bu cesareti nasıl kendinde bulduğunu sorguluyordu. Derek'i mi öpmüştü? Hayır, bir rüya falan olmalıydı, ya da kabus, hayır hayır, bu gerçek değilse bile kesinlikle bir rüyaydı, güzel bir rüya... Derek'in hissettiklerinin de onunkilerden pek bir farkı yoktu. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Sanki her şey bir anda düzelmişti ve yine bunları Stiles düzeltmişti, her zamanki gibi. Sonunda hata üstüne hata yaparken, bir şeyi doğru yapmayı başarmıştı. Belki de bunu daha önce söyleseydi işler bu kadar sarpa sarmayacaktı. Bunları daha fazla düşünmeyip gözlerini kapattı. O ayrı olan kalpler şimdi tamamen birleşmiş gibiydi. Küs olan ruhlar, birbirini bir yapboz gibi tamamlamıştı.

Dudakları ayrıldığında Derek, henüz gözlerini açmadan derin bir nefes aldı.

Stiles: Ben de seni seviyorum.

The Rules |SterekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin