Kısa bir süre sonra kalp atışlarının durduğunu duydu. Stiles'a sarılmaya çalıştı, kucağında yatan cansız bedene, kendi öldürdüğü bedene...
Derek: STİLES LÜTFEN UYAN! BENİM HATAM HER ŞEY BENİM HATAM HERKES BİR ŞANSI DAHA HAK EDER LÜTFEN...
Ancak işte şimdi her şey için çok geçti. Talia ve Jake, yanına gittiler.
Jake: Derek...
Derek: SUSUN! Yaşıyor, biliyorum.
Jake, ağlamaklı gözleriyle konuştu.
Jake: Derek, o gitti.
Derek: Ben onu sevmiştim.
Annesine baktı.
Derek: Her şeyden çok sevmiştim. Onu ben öldürdüm! Her şeyimi kaybettim...her şeyimi...
Derek, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Belki de saatlerce kucağında yatan cansız bedene sarılarak ağladı. Sanki giderken içinden bir parçayı götürmüştü, kalbinden bir parça...
Birkaç saatin sonunda Derek'i zorla Stiles'tan ayırdılar. Talia da ağlıyordu ancak onun gidişi en çok Derek'i üzmüştü. Sonunda eve döndüler. Derek, saatlerce odasından çıkmadı. Evin her yeri onunla yaşadığı anılarla doluydu. Nereye baksa onu görüyordu, daha da kötüsü gözlerini kapattığında bile...
Stiles'ın odasına gitti ve dolabı açtı. Kıyafetlerinden birini alıp kokladı. Her zamanki defterine gidip son çizdiği sayfayı açtı. İkisinin yarım kalan resmine baktı, aynı hikayeleri gibi...
Aşağı inip her zamanki oturdukları salıncağa oturdu. Yanında olmasını istiyordu, omzunda uyumasını.
Odasına çıkıp bavulunu topladı. Bu evde daha fazla kalamazdı. Her bir köşe Stiles'tı. Eline geçen birkaç şeyi bavula koyduktan sonra aşağı indi. Talia, ona şişmiş gözleriyle baktı. Derek, cevap vermedi, zaten neler olduğu anlaşılıyordu. Annesine sarıldı, ardından babasına. Bavulunu arabasına koyup yola çıktı. Nereye gittiğini bilmiyordu...sadece gidiyordu...
Beş yıl sonra
Derek, Brezilya'ya taşınmış boktan bir hayat yaşıyordu. Evden ayrılmak ona iyi gelecek sanmıştı. Hala her gün onu görüyordu sanki. Nefes alan, ölü bir bedendi.
Hala bir alfaydı ama yıllardır dönüşmemişti hatta kurt olduğunu bile unutmuş sayılırdı. Artık yirmi dört yaşındaydı ancak yetmişlerindeki biri bile ondan daha dinçti. Saçları, sakalları uzamış, vücudu eskiden sahip olduğu iri yapıyı biraz kaybetmişti. Günlerdir aynaya bakmamıştı bile. Hala onu unutamıyordu. Beş yıl önceki his, değişmemişti. Dağınıklıktan gözükmeyen evinden haftada bir çıkıyordu. O gün yine dışarı çıkması gerekmişti.
Brezilyanın, oldukça hareketli bir semtindeydi. Sesli ve ışıklarla dolu ancak biraz da samimiyetsiz olan sokakları, kafasını kaldırmadan bir bir geçti. Ellerini, ceplerine sokmuş, kafası eğik, yaşamdan ümidi kesmiş gibi yürürken caddeyi geçmek için kaldırımdan indi. Yola attığı üçüncü adımında biri onu itti. İtilmesiyle karşı tarafta yere yığıldı. Arkasına baktığında az kalsın kendisini ezecek olan arabaya baktı, ardından da kendisini kurtaran kişiye. On, on iki yaşlarında, kahverengi gözlü, kahverengi saçlı bir çocuk, tatlı bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Hani o asla unutmayacağı kokuyu aldı. Kısık ve titreyen bir sesle:
Derek: Stiles?
Son
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rules |Sterek
WerewolfHer şey, Stiles'ın ummadık bir şekilde Talia'nın hayatını kurtarmasıyla başlar. Talia, Stiles'ı teşekkür anlamında yemeğe çağırdığında, Stiles hayatında dönüm noktası olacak adamla tanışır.