“Nasılsın bebeğim?” Jongin kollarındaki bedeni biraz iteleyip gözlerini dikmiş kendisine bakan çocuğa koştu. Myungsoo’yu kollarına alıp sıkıca sarmaladı. Keyifli gülümsemesi buharlaşırken durduğu tehlikeli noktayı fark etti. Woohyun’un emanetini sıkıca tutup sarsarken korkutucu şekilde sakin ve buz gibi keskin sesiyle konuştu. “Buraya girmeye nasıl cesaret edersin sen? Neden burada olduğumuzu sanıyorsun, kim aldı seni, kimin seni kandırmasına izin verdin?” Bir hışımla ayaklanıp sarışınlara döndü yüzünü. “Onun daha çok küçük olduğunu görmüyor musunuz, hemen bırakın gitsin. Lütfen Sehun ne istersen yaparım, lütfen onu bıraksınlar.”
Sehun yaşadığı şaşkınlığı belli etmemek adına sırtını koltuğa iyice yaslayıp esmerin aklındaki düşünceleri okumasına yardımcı olacakmışçasına kıstı gözlerini. Jongin koşarak gelip dizlerine kapandığında ise merakının yerini telaş aldı. Dakikalar önce bir olduğu, bütün bedenini ele geçirdiği adam o değilmiş gibi davranan esmerin yumuşak hatlı çenesinden tutup bakışlarını birleştirdi. Korku ve endişenin hâkim olduğu bakışlarını…
“Lütfen efendim, bu çocuğun eve gitmesine izin verirseniz ne isterseniz yaparım.” Sehun bacaklarını sıkıca tutan, titreyen ve iyice beyazlayan, elleri avucunun içine alıp öptü. Dudakları ardından bakışları yere inen çocuğun alnına ulaştı. “Merak etme sevgilim. Biraz sakinleş.” Yerdeki bedene destek olup yanına çekerken sert bir tonda Luna’ya seslendi. “Luna! Jongin’e sakinleşmesi için liçi (*) çayı getir.” Ardından konuklarına dönüp suratındaki bütün mimiklerden kurtuldu “O çocuk Jongin’i gördüğüne göre artık gidebilirsiniz.“ Myungsoo karşı çıkarcasına öne birkaç adım attığında Jongin konuştu. “Efendi Sehun lütfen izin verin, en azından içeceklerimizi içerken birlikte olalım. “
Aralarında görülmez duvarlar örülürken etrafındaki herkesi durumdan sorumlu tutup surat astı Sehun. Sık sık kucaklaşan iki esmere bakıp dişlerini gıcırdatırken başkası tarafından izlendiğinden habersiz elindeki kadehi başına dikti. Heechul ve kucağındaki oyuncağı aceleyle ayaklandığında tuttuğu soluğunu verdi. “Biz gidiyoruz beyler. Daha fazla sizin sıkıcılığınızla ömrümüzü çürütemeyiz. Hala ilgilenmek zorunda olduğumuz hormonlarımız var sizlerin aksine.”
“Artık biz de kalksak iyi olur Myungsoo, burada uzun süre kalmamız sevgili abin için sıkıntı yaratabilir.” Sungjong cümlesini anlamlandırmaya çalışan çocuğun sürekli kırpıştırdığı kirpiklerinin etkisiyle gülümsedi. “Hadi gidelim. Gerisini ben sana anlatırım.”
****
Odadan çıkınca kolundan tutulup sürüklendi Myungsoo. Aklı hala, içeride bıraktığı, Jongin'deyken sarışının tutuşunu gevşetmeye çalıştı. Ancak adamın öfkeli bakışlarıyla karşılaşınca sessiz kaldı. Sürüklenmenin sonunda, sarışının odasına girdiklerinde, kolu bırakılınca rahat bir nefes aldı.
"Bugün bana yardım ettiğin için teşekkür ederim Sungjong. Onları görmemi sağladığın içinde..."
Arkasını dönüp çıkacakken tutuldu sertçe kolları. Sarışın adam tarafından odanın içlerine çekiştirirken kendisine ait olmayan hıçkırıkları duydu. Myungsoo beklemediği tepkiyle şaşkın, hareketsiz kaldı. Hışımla ilerlediği pencerenin önünde sabitlenip kalan sarışına ulaşınca destek olmak için elini tuttu. Beklemediği şey sarışının onu sıkıca sarıp başını yaslamasıydı.
"Bana borcunu ödemek zorundasın Myungsoo. Lütfen benimle kal."
Myungsoo hala sarsılarak ağlayan sarışının saçlarına uzattı ellerini, yumuşacık sarı bukleler arasında gezdirirken parmaklarını borcunu ödeyebileceği için memnundu.
Sarışın hıçkırıkları dinince kafasını kaldırıp baktı karşısında hafifçe gülümseyerek kendisine bakan adama. İnce parmakları esmer adamın çene hattını okşayıp yanaklarında durunca derin bir nefes aldı. "Yardım et bana Myungsoo... Beni unutup silen adamı unutmama yardım et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğmayan Güneş (✓)
FanfictionFarklı bir dünya... Sarışınların esmerlere hükmettiği... Acımasız oyunların sahnelendiği ve Oyuncakların hep finalde çöpe gittiği... ♠♣ ♠♣ ♠♣ Doğmayan Güneş ♠♣ ♠♣ ♠♣ Ve Bir gün esmerler değişim için ayaklanır... Oysa Aşkta ihanet gibi kaderlerinde...