2.''KURBAN''
Gözlerim uykusuzluğa bir nebze daha yenilmek isterken son bir kendimi silkmemle bakışlarımı yola odakladım. Gece 1'de çıktığım bu yolculuk, İzmir'in ilk ilçesi olan Bornova'ya saat 9'a doğru girmemle derin bir nefesi bırakmama sebep olmuştu. Çok yorgundum.
Yorgunlukla esnedikten sonra karşıdan gözüken evlere göz gezdirdim. Haritadan baktığımda bana verdikleri adrese ulaşmama birkaç kilometre kalmıştı.
Gmail adresini yollamış olan yayın grubundan, iş yerlerini tanımam için bana birkaç görsel atmalarını rica etmiştim. Dışarıdan bakıldığında ulusal bir yayın grubunun mesleklerini icra ettikleri bir iş yeri gibi duruyordu ama yerel bir basın kurumuydu.
Dudaklarımı ıslatıp etrafıma bakındım. İki tarafımda da tarla alanları vardı ve yol için tek bir çizgi beni merkeze götürüyordu. Tarlaların yeşillikleri kavurucu sıcakla birlikte saman sarısına dönmüştü.
Ufuktaki şehrin evlerini görebiliyordum ve bu nedenle içim rahattı. Tek şikâyetçi olduğum konu; yorgunluk ve geceden beri yol tutmamdı. Gündüz gözüyle yola çıkıp akşam konaklamak da vardı ama risklerin kadını rolümü yine korumuştum.
Zil sesi kulaklarımı dolduran telefonumu, ekrana bağlanması için gereken yere koydum.
''Eslem!'' Ajansın sekreteri Özlem'in sesinin çirkef ve sorgulayıcı çıkmasına göz devirdim.
''Özlem.'' İsmini benden duyduğu an susmayan çenesini açtı.
''Neredesin sen? Pazartesi sendromuna falan mı yakalandın? İşbaşı günü ortalıkta yoksun!'' Konuşmasını uzatacağına sesi işaret verirken sözünü kestim. Ayrıca çok hızlı konuşuyordu.
''Hey, hey, hey! Biraz yavaş ol. Pazartesi ve Salı günü için izinli olmam gerekiyor.'' dedim beni dinlediğini belli eden sessizlik arasında.
''Eslem izin falan almamışsın. Ne saçmalıyorsun?'' Araba sürdüğüm yolda öfkeyle gözlerimi kırpıştırdım.
''Özlem, izin alınmış olması gerekiyor. Gözlüğünün derecesi mi arttı senin? Başkasına kontrol ettir.'' diye patladım tüm bu ukala konuşmasına. Telefondan nefesini duyabiliyordum. Tekrar konuşmasına başlayacağı sırada bir hışırtı sesiyle telefonun el değiştirdiğini anladım.
''Eslem Hanım?'' Sinan Bey'in tehditkâr sesi kulaklarımı doldurdu.
''Sinan Bey bakın benim izinli olmam gerekiyor. İzmir'de Albaga diye bir yayın grubu beni davet etti ve ajanstan izin aldıklarına dair bir zarf...''
''Eslem yeter!'' diye bağırdı. ''Böyle bir sorumsuzluk olamaz! Kime ne hikâyesi anlatıyorsun sen? Bizden alınmış izin falan yok. Hem sen bizim prosedürlerimizi bilmiyor musun?'' diye öfkesini bastıra bastıra cümlelerinde sunarken kalbim tüm bu söyledikleriyle teklemeye çoktan başlamıştı.
''Sinan Bey ben...'' diye konuşmak için dudaklarımı araladığımda bir patlama sesi ve çığlığım birbirine karışarak peyda oldu. Direksiyonun hâkimiyetini korku devraldı. Telefonum ani sarsılmayla yerinden düşerken patlamanın bir silaha ait olduğunu anladığımda kalbim boğazımdaydı.
Güpegündüz neyin nesi olduğunu anlamaya çalıştım. Dikiz aynası siyah bir arabanın beni takip ettiğini gösteriyordu ve bu hamlenin ondan geldiğine dair hiçbir şüphem yoktu. Bir adam kolunu çıkarıp elindeki silahı gösterdiği an gözlerimin yerinden düşeceğine yemin edebilirdim. Korkunun galeyanıyla gaza yüklendim ve kurşun arka camımı buzladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GREJUVA (Beklemede)
Mystery / ThrillerTüm hırslarım bir yana, onun maruz bırakıldığı kötülüklere başını dik tutuşunda kendimi gördüm. Yabaniliğinde, katledilişimizi gördüm. Suskunluğunda, acılarımızı gördüm. Ama en kötüsü güvensiz bakışlarında ela gözlerimi gördüm. O yorgun günün akşamı...