3.''YABANİ''
26 Haziran 2018,
Korkunun bedenimde nerede başlayıp nerede bittiğini bilmiyordum. Bildiğim tek şey kalbimde hayatını sürdürmesiydi. Bir gün ona meydan okuyup kendi ellerimle infazını gerçekleştireceğimden emin değildim. Ben sadece elle tutulur bir şeylere meydan okuyabilmiştim. Ama bu sefer kollarımda hissettiğim dokunuşların elini kıramamıştım.
Başlangıç bayrağını bu şehre, bu ıssız yere boşuna sallamıştım.
Yüzümdeki acıyla dudaklarımı buruşturdum. Yanağım ve dudağımda bir ılıklık hissediyordum. Kafamın içi bir yaz gecesini yaşıyordu. Ayakkabılarımın içine kumlar dolarken dalga sesleri uyku ile uyanmak arasında bırakıyordu beni.
Kitaplık... O çuvallara elimi uzattığımda bir adım sesinin beni engellediğini hatırlıyorum. Aydınlığımı elimden almış ve beni birkaç darbeyle bitirmişti.
Sızan ışık huzmesiyle gözlerimi açtım. Kırık ve çatlaklardan oluşan beyaz bir tavan beni karşıladığında tedirgin bir soluk verdim. Buruşturduğum yüzümle kafamı sağa çevirdiğim zaman bir çift kahverengi göz beni ilgiyle izliyordu. Hızla doğrulup kendimi yerde geri çektim.
''Kimsin sen?'' dedim nefes nefese ona bakarken. Bana dokunmak için harekete geçtiğinde oturduğum yerde geriledim ama çıkmaz sokağım duvar sırtıma dokundu. ''Onun adamlarından biri misin?''
Ağzından s harfiyle başlayan anlamadığım bir şey çıktı. Bana dokunmaya tekrardan kalkarken tüm nefesimi toplayıp bir çığlık attım. Baktığım yerde fotoğraf makinem görüş alanıma girince tek hamleyle elime aldım ve ona vurmak için tüm gücümle kaldırdım. Tam kafasıyla buluşacakken sıcak avuçları iki bileğimi de sıkıca sarıp beni durdurdu.
''Sus!'' dedi tüm sakinliğiyle.
Kahverengi gözlerinde ela gözlerimi gördüm.
Esmer teninde kavisli kaşları, dik burnu, dolgun dudakları ve yüzündeki birkaç yarasıyla bana tıpkı bu kulübe gibi bir harabeyi anımsatmıştı. İçeriye serin bir rüzgâr vurduğu an dağınık siyah saçları daha da karıştı.
Beni onu inceleyişimle o da bana bakmaya başlamıştı. Gözleri, yanaklarımın burnuma doğru kavis aldığı fildişi rengi tenimin üzerindeki çillerimde dolaşıp durdu. Dudaklarımı yalayıp kafamı şu üç gün içerisinde yaşadıklarıma inanamayarak iki yana salladım ve kendimi ondan uzaklaştırdım.
Fotoğraf makinesi hala ellerimdeyken ''Kimsin sen?'' diye tekrardan sordum. Bu sefer sakindim. Bakışlarımla onu süzerken dudakları bir şeyler gevelemek için açıldı, gözlerini zeminde emin değilmişçesine gezdiriyordu. ''Bana sen vurdun değil mi? Beni sen bu hale getirdin? Kimsin onun adamları mı?'' Son söylediğimle yüzüme baktı.
''Asıl sen kimsin?'' diye sordu. Cesareti irkilmeme sebep oldu ama en çok konuşmasında takılı kaldım. Türkçeye pek hâkim değildi, konuşmasında belli bir aksan vardı ve kelimeleri çok hızlı söylemişti. Esmer anlı kırıştı. ''Burası benim evim.'' dedi tüm sakinliğiyle.
Gözlerimi etrafta gezdirdim. Geceleyin kapının girişinde gördüğüm şey üzerinde yiyeceklerin olduğu bir tezgâhtı. İleriye doğru aynalı, mermerden yapılma muslukta kişisel bakım malzemelerinin olduğunu gördüm. Duvara beyaz bir dolap monte edilmişti. Gözlerimi açtığım yer, raflarında çuvallar olan kitaplıktı. Onun dibinde uzanıyordum.
Tüm bu harabe yere bir kahkaha atarak ''Evin mi?'' diye sordum. ''Gerçekten buraya ev diyebiliyor musun?'' Kollarımı etrafı göstermek adına havaya kaldırdığım zaman dün gece taktığım plastik eldivenlerimin elimde olduğunu fark etmiştim. Demek bu yüzden ellerim terliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GREJUVA (Beklemede)
Mystery / ThrillerTüm hırslarım bir yana, onun maruz bırakıldığı kötülüklere başını dik tutuşunda kendimi gördüm. Yabaniliğinde, katledilişimizi gördüm. Suskunluğunda, acılarımızı gördüm. Ama en kötüsü güvensiz bakışlarında ela gözlerimi gördüm. O yorgun günün akşamı...