Barış sigarasından derin bir nefes alırken, sinirle titreyen elinde ki sigarayı yere atmış, topuğu ile sertçe ezerken çenesini sıkmıştı. Gözyaşları daha fazla gözlerinde durmamış yanaklarından süzülürken, karşısında ki manzarayı öyle nefretle izliyordu ki, onu gören biri gerçek duygularını anlamazdı. Hem sinirli duruyordu hemde ağlıyordu. Ama oysa Barış sadece hayal kırıklığına uğramıştı.
Onun biricik sevgilisi, karşısında ki kızla resmen flört ediyordu. İkili karşılıklı oturmuş gülüyor ve birbirlerini dikkatle dinliyordular. Fırat uzanıp kızın uzun saçını kulağının arkasına sıkıştırdığında, kızın utanıp gülümsediğine şahit olmuştu. Ve işte o anda Barış için işler çığırından çıkmıştı. O Fırat' ı tanıyordu. Gözlerine bakarak ne düşündüğünü söyleyebilirdi. Ve bu hareketini çok iyi biliyordu. Eğer elinde bir silah olsaydı, onları vurmak isterdi.
"Hayır." Dedi aniden. Sağ dudağının ucu hafifçe kıvrılırken, ellerini cebine soktu.
"Onları ölmekten pişman edeceğim.
"Ölmeyi dileyeceklerdi ve cellatları Barış Hancıoğlu olacaktı. Ama basit değildi ve Barış' da kolay yolu seçen birisi değildi. Derin bir nefes alıp son kez karşısında ki manzaraya bakmış, sol cebinde ki arabasının anahtarını çıkarıp arkasını dönmüştü.
Barış' ın onları izlemiş olduğundan bihaber olan Fırat Pınar'ın gözlerine bakıp gülümsedi.
"Hafta sonu için bir planın var mı?" Diye sordu. Pınar limonatasından ufak bir yudum alıp ona baktı.
"Hayır yok." Dedi kısaca. İtiraf etmeliydi ki Fırat'ı beğeniyordu. Yakışıklı, kibar ve oldukça saygılıydı Fırat. Ayrıca bilgili ve nerede ne konuşmasını da gayet iyi biliyordu.
"O vakit seni sinemaya davet edebilir miyim?" irice açtığı gözleriyle genç kıza bakarken, ufak haylaz bir çocuğa benziyordu. Pınar ufak bir kahkaha attı.
"Tabi ki." Dediğinde Fırat kocaman gülümsedi. İyi ki doğru zamanda Barış'dan ayrıldı. Yoksa Pınar ile randevu fırsatını asla yakalayamayacaktı. Belki de onu hiç tanıyamayacaktı.
Suçlu veya suçsuz herkes birinin piyonu olurdu. Kendi hayatında Kral/Kraliçe olmak bir başkasının piyonu olduğu gerçeğini asla değiştirmezdi.
Evine varmış olan Barış mahzenden çıkardığı şarabını yudumlarken, müzik çalarından en sevdiği parça çalıyordu. Evin her yerinde aynı parça çalarken, o sadece yere bakıyordu. Düşünüyordu ve ilk defa düşüncelerinin zehirli olmasından korkuyordu. Ama hayır, zehir onu hayatta tutandı.
Piyon olmasını engelleyen tek şey zehiriydi. İntikam almak istiyordu. Onları yerle bir etmek, yok etmek ve gerekirse gerçek anlamda öldürmek istiyordu. Birkaç saat sonra müziği kapatmış, kendine akşam yemeği hazırlamak için mutfağa geçmişti. Kapının çalındığını duyduğunda, kestiği domatesleri kaseye boşaltıp ellerini mutfak havlusuna sildi. Saat neredeyse on olmuştu ve bu saatte kim gelebilirdi ki? Aziz' in bir anda gelme huyu olsa da bu saatlerde genellikle götü devirip uyurdu en yakın arkadaşı.
Kapıyı açtığı vakit karşısında ağlayan Fırat'ı görmeyi kesinlikle beklemiyordu.
"Özür dilerim." Fırat kollarını onun boynuna dolayıp hıçkırarak ağlamaya başladığında Barış' ın dili şaşkınlıktan adeta tutulmuştu.
"Çok pişmanım sevgilim." Ağlayan genç onun boynuna ve yüzüne öpücükler kondurmaya başladı.
"Beni affedebilecek misin?" Barış onun yüzünü avuçları arasına aldı. Onun biricik sevgilisi hatasını anlamış ve ona geri dönmüştü. "Nasıl affetmeyeyim seni." Dediğinde Fırat kocaman gülümsedi. Ne de çok özlemişti o gülüşü görmeyi. Küçük bir çocuk oluyordu adeta Fırat.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntılı
Ficção Geral"Belki de." Dedi keyif alarak. "En en etkili çözüm aslında en basit olanıdır. " BarışxPars