Barış gözlerini O' ndan alamıyordu. Pembe- sarı saçlarının yerini mint yeşili saçlara bırakmıştı. Koşmuş olduğu belliydi, rüzgarın dağıttığı saçları, kızaran yüzü ve parlayan gözleri ile gerçek anlamda nefes kesiciydi. Saçlarını kestirmişti, ikizi gibi beyaz bir gömlek giyinmişti ama ten rengi daha beyaz kalıyordu.
'Bir insan bu kadar beyaz olabilir mi?' Barış' ın zihninde yankılanan bu sorunun cevabı karşısındaydı. Biraz dikkatle bakılsa damarlarını görebilirmiş gibi geliyordu. Gömleğinin birkaç düğmesi açıktı ve belirgin olan köprücük kemiklerini sergilerken gömleğinin yakası bundan gurur duyuyormuş gibi bir havası vardı. Siyah, vücuduna tam oturan bir pantolon giyinmişti. Vücudunun kıvrımları belli olurken fiziğinin aslında ne kadar güzel olduğunu düşündü Barış.
İnce çekilmiş bir eyeliner vardı gözlerinde ve bu gözlerinin parıltısını daha da ortaya çıkarmıştı sanki. Barış yutkunurken bakışları saniyelik çok ince olmayan, kıvrımlı dudaklarına kaydı. Ona yakışan bir pembeliği vardı dudaklarının.
Barış oturduğu yerden kalkarken bunun farkında değildi. Ruhunun büyülendiğini, onun güzelliği karşısında bir aptala döndüğü... Pars' ın karşısında durduğunda hafifçe gülümsedi. Güzel çocuk gözlerinin içine bakarken, gözbebeklerinin büyüyüp küçülmesini, alt dudağını hafifçe ısırmasını keyifle izledi. Eli onun yeni boyattığı saçlara giderken göz temasını kesmemişti. Anlına dökülen saçları yavaşça geriye atarken yutkundu. Yumuşak saçları parmaklarının arasından geçerken bu hissi fazlasıyla sevmişti.
"Nefes kesicisin." kelimeler ondan bağımsız bir şekilde dudaklarından döküldüğünde bundan pişman değildi. Zihni tamamen bu güzel çocukla doluydu. Pars' ın kızarmaya başlayan yanaklarını ve kulaklarını keyifle izledi.
"Teşekkür ederim." Utangaç bakışları bir başka güzeldi. Nerede olduklarını, kendileri hariç diğer insanları unutmuş gibilerdi. Parti gecesi olduğu gibi, sadece ikisi vardı bu koca dünyada. Onlar bir araya gelince dünya küçülüyor sadece ikisi için var oluyor gibiydi. Barış dilini dudaklarında gezdirirken elinin tersiyle Pars' ın yanağını okşadı. Cildi yumuşak ve sıcacıktı, adeta insanın içine işleyen güzel bir sıcaklık. O sıcaklık kendini belli etmek istercesine Barış' ın vücuduna yayıldı. Memnun kaldı bundan, soğuk savaşlardan çıkmış gibi hissetti, dinlenebileceği bir ağacın gölgesiymiş gibi. Anlını güzel çocuğun anlına yaslamak istiyordu, nefesleri birbirine karışırken saatlerce o şekilde kalmak istiyordu. Titriyorlardı ama ikisi de bunun farkında değillerdi.
Aziz ikisine bakarken iç çekti. Arkadaşını kesinlikle anlamıyordu ve şuan ne yapmaya çalıştığı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Onun Fırat' ı unutamadığını, ona takıntılı hale geldiğinin pekâlâ farkındaydı. Pars' ı sırf o iyi olsun, aklını başına devşirsin diye kullanmaya niyeti yoktu. Barış Pars' a zarar verecek en ufak bir davranışta bulunursa buna ilk karşı çıkacak kişi Aziz' den başkası değildi. Gerekirse Pınar ve Pars' a bütün gerçekleri anlatacaktı, lakin belki de düşündükleri olmayacaktı. Bunu bilemezdi ama gözlerini onların üzerinde tutması da fena bir fikir değildi. Arkadaşını elbette korumak istiyordu ama sırf onu koruyacak diye sucu olmayan masum bir insanın zarar görmesine de göz yumacak biri değildi Aziz. Geçen dakikaların ardından ikisi de masaya yaklaşıp oturmuşlardı. Aziz arkadaşına dönüp baktığında onun gözlerinin parladığını, heyecanlı olduğunu görüyordu. Gördüklerine inanmıştı Aziz, anlamıştı ama arkadaşı kendi duyguları söz konusu olduğunda çok kararsız ve aptal olabiliyordu.
Pınar ve Aziz dersliklere, Barış ve Pars' da kulübe geçmişlerdi. Barış kendi yerine otururken prova almak için üyelerde sahneye çıkmışlardı. Barış ciddiyetle provaları izlerken baş rol oyuncularından olan Gamze' nin hem fazlasıyla gergin olduğunu hem de Can' ın gözlerine bakamadığını gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntılı
General Fiction"Belki de." Dedi keyif alarak. "En en etkili çözüm aslında en basit olanıdır. " BarışxPars