yağmur yağacak, bizi ıslatacak

407 40 29
                                    

2 bölümü birleştirip yazdım ve gerçekten epey uzun bir bölüm oldu. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen ❤❤ 

Pınar arabaya bindiğinde kemerini bağlayıp sevgilisine döndü.

"Nereye gidiyoruz?" diyerek sorduğunda Fırat ona döndü ve kocaman gülümseyerek yanıtladı.

"Bu bir sürpriz." 

"Aa hadi ama söyleee." dediğinde Fırat mızmızlanan sevgilisine kıkırdadı. Yol boyunca ufak tefek atışmaları olmuştu ve ikisi de radyodan çalan şarkılara eşlik ettiler. Fırat sevgilisinin sesine hayran olmuştu. Yumuşak, güzel ve hayran bırakan bir tınısı vardı Pınar' ın. Yaşadıkları ilden biraz uzakta  güzel bir parka geldiklerinde Pınar başını camdan çıkarıp etrafa bakmıştı. Kuşların cıvıltısını, akan suyun sesini duyabiliyordular.  Arabayı park edip çıktıktan sonra Fırat bagajdan hazırladığı piknik sepetini çıkarırken sordu.

"Çimlere mi oturmak istersin yoksa banklara mı?" 

"Çimlere." aldığı cevapla örtüyü de alıp arabasını kilitledi. İki sevgili el ele tutuşmuş yürürken Pınar hayranlıkla etrafını izliyordu. Doğa el değmeyen, taklit edilemeyen bir sanattı. 

"Fırat bak sincap!" demiş heyecanla büyük meşe ağacının altında duran, etrafına bakınan sincabı parmağıyla göstermişti. Fırat  başını çevirmedi, yerinde duramayan, sevimli ve kocaman gülümseyen sevgilisini izledi. Çok güzeldi. Kırmızı çizgili örtüyü çimlere serdikten sonra oturdular. Beraber sepetin içindekilerini çıkarırken Pınar dudaklarını büzüp Fırat' a döndü.

"Keşke önceden bana da söyleseydin bende bir şeyler hazırlardım." dediğinde Fırat uzandı ve onun elini tuttu.

"Bebeğim bu önemli değil ki." dediğinde Pınar hoşlandığı oğlanın elini hafifçe sıktı.

"Peki..." demişti sadece.  Pınar fincanlara çayları doldururken Fırat' da onun bir kaç fotoğrafını çekiyordu. Ufak sohbetleri eşliğinde yemeklerini yerken Pınar Lisede ki anılarından bahsediyordu. Kardeşi Pars ile ilk sırada oturur öğretmenlere kalem verme kavgasını, birbirinin yemeğini çalmalarını ve nicelerini. Fırat yüzünde silinmeyen gülümseme ile onu dinliyordu.  Geçmişi anmak her zaman iyi olmazdı. Fırat kendi anılarını anımsadığı zaman yüzünde ki gülümseme yerini burukluğa bırakmıştı. Borç içinde yaşayan, ekmek alacak paralarının olmadığı zamanı anımsamıştı.  Bir lokma ekmeği ailesi o yesin diye dokunmazken o da ailesi yesin diye dokunamazdı. Evlerinde ki lavabo sürekli düşerdi, banyoları su akıtırdı. Kırılan kapılarını evine tamir yaptıran komşusunun çöpe atacağı kapıyı alarak değiştirmişlerdi. Öyle her şeyi de isteyen bir çocuk değildi zaten Fırat ama yine de içinde ukde kalan birçok şey vardı. 

Durumları sonradan düzelmişti ama bu onun travması olarak kalmıştı. Eline geçen paranın büyük çoğunluğu saklardı, kıyafetlerine ekstra özen gösterirdi.  Yediği yemeğin tek bir lokmasını ziyan etmezdi. Karnı ne kadar doyarsa doysun tabağındakini bitirir öyle sofradan kalkardı. Bir şey alacağı zaman defalarca düşünürdü. Arabası vardı ama çoğu zaman okula ya yürürdü ya da minibüse binerdi.  Bu yüzdendir ki sanırım altın kaşıkla doğan Barış' a karşı içinde bir kin vardı. Kendi ailesi ve kendileri gibi olan insanlar zorluklarla mücadele ederken o  hayatın hiçbir zorluğu ile karşılaşmamıştı. 

"Fırat?" Pınar sessizleşen sevgilisine seslendiğinde onun yanıtsız kalmasıyla endişeyle kaşlarını çattı.

"Sevgilim?"  Pınar yeniden seslenmiş, uzanıp oğlanın elini tutmuştu. Fırat daldığı geçmişle aniden silkelenip ona endişeyle bakan sevgilisiyle göz göze geldi.

TakıntılıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin