Pars tek başına okulun bahçesindeki banklardan birine oturmuş etrafı seyrediyordu. Okula kardeşi ile gelmişti ama Fırat geldiğinde yanlarından ayrılmıştı. Onu sevmediği için değildi sadece ikisini baş başa bırakmak istemişti. Fırat' ın kardeşine ilgisi bariz belliydi ve Pınar' nın de ondan hoşlandığını biliyordu.Fırat iyi biriydi ama yanlarına geldiği zaman kardeşinden başkasını gözü görmüyordu. Çocuk resmen kardeşine kitleniyor, sadece onu görüp duyuyordu. Gözlerinde ki parıltılar gerçek ve canlıydı. Kim bakarsa o gözlere, o gözlerde ki canlılık içlerini ısıtırdı. Pars gülümsedi ve geriye doğru yaslandı. İtiraf etmesi gerekirse bu okulu sevmişti. Önceki okulu gibi değildi burası. Zorbalık yoktu, hakaret yoktu iki kardeşe karşı.
Pars etrafa bakmak amacıyla başını çevirdiği zaman okula giriş yapan Barış' ı gördü. Saçlarını boyatmıştı ve itiraf etmesi gerekirse Pars' nın nefesini kesmişti. Yakışıklı, çekici bir adamdı Barış ve bunu biliyor, kullanmaktan çekinmiyordu. Onu ilk gördüğü anda etkilenmişti ve bunu asla inkar etmiyordu. Kardeşine karşı olanları saymazsak. Derin bir nefes alıp yutkunduğu zaman, alt dudağının içini ısırdı. Onda çok farklı bir aura vardı. Anlatamıyor, anlayamıyordu. İnsanı kendine çeken ama bir o kadar da tehlikeli hissettiren. Pars saniyelik bile olsa onun yanındayken iki mevsimi yaşıyordu. İlkbahar gibi etrafında çiçekler açarken, soğuk bir ayaz gecesi gibi içi donuyordu. Gözlerini kısıp dikkatle baktı. Sert yüzü, gerilmiş çenesi, ateş saçan gözleri ve dağılan siyah siyah saçları. Eğer oyuncu veya model olsaydı kesinlikle çok fazla ilgi çekerdi. Pars onu incelerken Barış çoktan fakülteye girmişti. İçinde ona karşı sebebi belli olmayan bir merak duygusu vardı. Onu tanımak istiyordu. İyi olan yanları kadar kötü olan taraflarını da görmek istiyordu. Bir kadavra misali onu incelemek istiyordu aynı zamanda.
Pars kolunda ki saatine baktığında dersinin başlamasına oldukça az kaldığını gördü. Postacı çantasını omzuna takıp ayaklandı. Cebinden çıkardığı telefonu kontrol ettiği zaman Kayra' dan mesaj olduğunu gördü. Onlara Yılmaz ile baş başa bıraktıkları için küfür ediyordu. Pars kocaman gülümsemiş ve kıkırdamıştı. Arkadaşı Yılmaz' a olan duygularını ve onun duyguları keşfettiğinden beri oldukça utangaç biri olmuştu. Kesinlikle bir saniye olsun onun yanında tek kalamıyor, hemen kaçıyordu. Ama bugün Pars ve Pınar bir şekilde onları yalnız bırakmayı başarmıştı. Aslında bakarsak Pars resmen iki çifti baş başa bırakmıştı. Kardeşi ve arkadaşı aklına gelince gülmüş, kafeteryadan kendine soğuk bir kahve alıp derse gitmişti.
Moda tarihi öğretmenleri her zamanki gibi erken gelmiş, öğrencilerin gelmesini sabırla bekliyordu. Otuzlarında olan kadın, insanı kendine hayran bırakıyordu. Siyah sacları düzgünce toplanmış, yakalarından dantel detayı olan beyaz pamuklu gömleği, inci küpeleri, siyah Jean pantolonu ve yok yüksek olmayan sivri burunlu ayakkabıları, siyah kabanı ile moda dergilerinden fırlamış gibiydi. Yaptığı sade makyaj oldukça yaşına uygun ve yüzünde yaşının da getirdiği bir olgunluk vardı. Öğrenciler yerlerine oturunca öğretmenleri Esra gülümsedi. Şeftali pembesi ruj sürdüğü dudakları kalp şeklini alırken hayran olmamak elde değildi. Bayan Esra Kansoy kesinlikle çok güzeldi.
Pars amfideki yerine yerleştiğinde kardeşi de kapıdan içeri girmişti. Pars kendini beli etmek için el salladığı vakit, kardeşi onu hemen görmüştü. Kocaman gülümsemesi tombul yanaklarını daha da belirginleştirmişti. Pars kardeşinin yanaklarını çok seviyordu.
"Selam."
"Selam." dedi Pınar. Çantasını masaya bıraktıktan sonra yerine oturdu. Esra hoca saate baktığını gördüklerinde çantalarını yanlarına almış kitaplarını ve defterlerini çıkartmışlardı. Ders saati tam olunca Esra hoca ayaklandı ve cetvelini masaya vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntılı
General Fiction"Belki de." Dedi keyif alarak. "En en etkili çözüm aslında en basit olanıdır. " BarışxPars