Evet yeni bölümle karşınızdayım. Bu bölüm baya bir şeyler öğreneceğiz bu yüzden şimdiden kendinizi hazırlayın.
Ve başından beri bu kitabı okuyup, yorumlarını benimle paylaşan @Aloneangell1111 bu bölümü ithaf etmek istiyorum. İyiki varsı...
Daha fazla uzatmıyorum ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum.
Bölümün şarkısı: Rad Flags
🍂
Derime iğne gibi batmaya başlayan yağmur damlalarının bende yarattığı farkındalıkla, dakikalar önce gözden kaybolmuş olan arabanın gittiği yoldan bakışlarımı çektim. Mavi ve Gediz haklıydı. Karan bir şeyler karıştırıyordu ve bu şeyin kimse için iyi olmayacağını, o arabanın plakasına bakınca anlamıştım. Yağmurun hızlanmasıyla birlikte yüzüme yapışan saçlarım artık görmezden gelemeyeceğim bir rahatsızlık boyutuna ulaştı ve ayaklarımı zorlayarak hareket etmeye başladım.
Sokağın sonuna doğru ilerlerken insan kalabalığı aniden yok olmuştu. Kucağımdaki balıkla birlikte sonunda Cafe-in'in önüne geldiğimde hiç beklemeden omuzumla, ahşap ve cam olan kapıyı ittirerek açtım. Kafenin içinde bakışlarımı gezdirerek Alin'i bulmaya çalıştım.
Cafe-in oldukça geniş bir mekandı. Yarısı tuğla yarısı da lacivert olan duvarları vardı. Lacivert duvarın olduğu taraftaki tezgah içki barıyken, tuğla duvara asılmış kahve çeşitlerine dair bilgi veren tebeşirli menü listesinin önünde aynı şekilde kahve bölümüydü. Orta boy kare şeklindeki ahşap masalarda ikişerli olmak üzere lacivert demir sandalyeler vardı. Caddeye bakan, geniş boydan boya cam duvarları sayesinde oldukça ferah bir mekandı.
İçeriye girdiğim anda burnuma sızan kahve kokusuyla Karan'ı düşünmeyi bıraktım. Tam Alin'i bulamadığım için onu arayacaktım ki cam kenarındaki masaya yüz üstü uzandığını gördüm. Yüzümü buruşturarak ne yaptığını anlamaya çalıştım. Anlam veremediğimdeyse onu uzaktan izlemeyi bırakarak yanına doğru ilerledim. Hiç bir şey demeden karşısındaki boş sandalyeye oturduğumda başını masadan kaldırmamıştı bile. Masaya saçılmış olan test kitaplarını ve notları görmemle durumun ne olduğunu anladım.
"Yıldım artık." dedi bıkkınlıkla, hala masanın üzerinde yatıyordu. Ellerini masaya dayayarak oturduğu yerde dikleşti. Bal rengi gözleri yorgunlukla buğlanmış gibiydi. Eliyle yüzünü ovuştururken "Bana ne bitkinin sapından, kökünden? Ders çalışmaktan fotosentez yapmaya başlayacağımızı ima etmek için mi koyuyorlar böyle konuları müfredata."o kendi kendine hayıflanırken elimdeki kavanozu masaya koydum. Bu sayede dikkati hemen dağılmıştı. Gülerek kavanoza uzandı. Bende o sırada çantamdan kitaplarımı çıkartmaya başladım.
"Benim bahtı kara Mir'im"Alin'in söylediği cümleyle neden böyle bir şey dediğini sorgulayan bakışlarımı ona yönlendirdim. O sırada parmağıyla kavanoza vuruyordu. Ona baktığımı fark ettiğinde gülerek elindeki balığı masaya bıraktı.
"Ben balığa demiştim ama sen kendi üstüne de alınabilirsin tabi. Sonuçta güzelim Asrav'ı kaçırdın." Bıkkınlıkla gözlerimi devirdikten sonra oturduğum yerde geriye yaslandım. Kollarımı birbirine dolayarak "Böcek savar gibiyim işte ne güzel."dedim umursamaz bir tavırla. Karnaval gecesi bizim yanımızdan gitmişti ve büyük ihtimalle bunun sebebi onun zihnine girmemdi. Fakat bu umrumda değildi çünkü beni her gördüğünde bana kötü davranmasındansa, beni gördüğü yerde orayı terk etmesini tercih ederdim. Alin ise bu dediğimle birlikte tek kaşını kaldırarak, bal rengi gözlerini çapkın bir ifadeyle yüzüme dikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kohren'in Çocukları
General FictionDüşünceler zehirler beni, nefesimi keser. Bana ait olmayan hatıralarda boğulurum hergün tekrar ve tekrar. Gözlerim insanların ruhunu deler. En derinlerine inerim, yavaş yavaş. Anlamazlar beni. Hiçbir zaman da anlayamayacaklar zaten. Bu bir ödül, bel...