5-Kor

121 12 1
                                    




  Yorulmuş ruhumu zorlukla çekiştiriyorum tüm gücümle. Harcadığım efor nefesimi zorlarken ciğerlerim patlayacakmış gibi oluyor. Korkularım ruhumu ele geçiriyor ve ben "Yapma" diye bağıramıyorum bile. Korkuyorum ama neden korktuğumu bilmiyorum. Sanırım çöpten inşa edilmiş olsa da kendi dünyamı yıkmaktan korkuyorum. Kaybedecek bir şeyim dahi yokken, çöpten bir tepe için ne bu korku? Kendimi tanımıyorum ve ruhumu durak olarak kullananlardan her seferinde bir şey çalıyorum, onları kendimin sanıyorum. Kendi hakkında en ufak bir ipucuna sahip olmayan bu ruh nasıl kendini bulacak? Hiç aralanmayacağını düşündüğüm bir sis perdesinin ardında durmanda yeni şeyler beliriyordu. Ailem düşündüğüm kadar dürüst değil mi?

"Evet, sizi dinliyorum." Dedim itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla, anne ve babama. Annem dudaklarını dişleyerek yeşil gözlerini ne diyeceğini bilemezcesine babama çevirdi. Babamsa az öncekinin aksine daha az sinirli bakışlarını benim üzerimde sabitlemişti. Koyu kahveler ne kadar gerilmeme neden olsalarda duruşumu bozmadan karşısında kendinden emin bir ifadeyle dikilmeye devam ettim.

"Odana Mirel." Tek söylediği şey buydu. Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken dediğini anlamazcasına yüzümü buruşturdum.

"Ne?"  Dudaklarımdan dökülen soru kaşısında ifadesini bozmadan karşımda durmaya devam etti. Yanlış bir şey demekten korkuyor olmalıydı. Babam bana karşı hiçbir zaman böylesine sert davranmazdı. Şaşkınlıkla havalanmış kaşlarımı indirerek yüzümü sert bir ifadeye soktum. Annem elinden bir şey gelmeyeceğini belli eden bakışlarını bende gezdirirken, babamsa kahvelerini benden kaçırdı. Dil yalan söylerdi, hatta kalp bile yalan söyleyebilirdi ama gözler...gözler asla yalan söylemezdi. Babamda bunu bildiğinden bakamıyordu bana. Çünkü bana bunu öğreten de oydu. Derin bir nefes vererek ikisinin arasından geçtim ve evin kapısının solunda kalan merdivenlere doğru hızlı adımlarla ilerledim. Sırtımda hissettiğim bakışları umursamadan merdivenlerden yukarı çıktım. Üst kata çıktıktan sonra odama doğru ilerlediğim sırada annemin sesini duymamla adımlarımı durdurdum.

"Şimdi ne olacak?" annemin sert bir tonda duyulan, sorguyan sesi karşısında konuşmanın devamını merak ettiğimde yavaşça ve ses çıkartmamaya çalışarak ahşap korkuluklara yaslandım. Annem gerildiğinde veya korktuğunda sert bir tonda konuşmaya başlardı. Bu da o anlardan biriydi.

"Bir şey olacağı yok. Hazer size zarar veremez. Bu kadarına cesaret edemez." babamın duygusuz sesiyle kaşlarım çatıldı.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Yıllar insanları değiştirir. On yıldan fazladır onu yakından bir kereliğine bile görmedin." Eğer o anıda olduğu gibi babam o günden sonra Hazer'le görüşmemişse, gerçekten çok fazla yıl geçmiş olmalıydı.

"Bu konuda cesaret edemez. Eğer size zarar verecek en ufak bir harekette bulunursa, başına neler geleceğini biliyor."annemin derin iç çekişi kulaklarımda yankılandı. Bu bile çok şey ifade eden bir şeydi ama ben hiçbir şey anlamayacak kadar habersizdim. Korkuluktan çekilerek tekrardan koridorun sonundaki odama doğru adımladım.

İhtimaller vardı. Gerçek olmasını istemediğim ihtimaller ve bu ihtimaller arasında en ağır basanı babamların benden bir şeyleri sakladığıydı. Artık zihinlerine girmem gerçeğiyle karşı karşıyaydım ama bunu ilk denememde burnumun kanamış olması beni bu konuda pek teşfik etmiyordu. Odamın kapısının kolunu aşağıya indirerek hızlıca içeriye geçtim. Ardına kadar açık camdan içeriyi aydınlatan loş ışık eşliğinde bakışlarımı odamda gezdirdim. Pek dolu bir odam yoktu. Sadelik kafamı rahatlatıyordu. Orası yeterince karışıktı. Odanın ortasındaki yatağımın, yanındaki açık kahverengi komodinin üzerine hala elimde tuttuğum babaannem ve dedemin fotoğrafını bıraktığım sırada dijital saate baktım. Saat ikiye geliyordu.

Kohren'in ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin