27-Zamanın Pençesi

38 5 66
                                    

Kaç ay oldu gerçekten? Dört mü? Bu dört ayda o kadar şey değişti ki...Sizleri özledim, Kohren'in Çocukları'nı da özledim.
Bu bölüm daha çok ikinci kitabın giriş bölümü gibi bir şeyi oldu. Bu yüzden birazcık kısa. Ama ilerleyen bölümlerde bunu telafi edeceğimizi düşünüyorum.

Küçük bir uyarıda bulunmak istiyorum: bundan önceki 26 bölümün düzenlenmeye ihtiyacı var. Ufak mantık hataları ve yazım yanlışları gibi şeyler. Bu yüzden bir yandan da bunu yapıyor olacağım. Ama korkmayın hiçbir değişiklik olmayacak.

Yorumlarınızı merak ediyorum. Her birini okuyorum. Sorunuz olduğunda oradan bana sorabilirsiniz, cevaplandırırım.

Oy vermeyi unutmayınnn kaç kişi olduğumuzu bilelim.

Öyleyse, sizi bölümle baş başa bırakıyorum.

İyi okumalar...


Tek istediğim şey ufak bir dalga çıkmasıydı. Küçücük bir farklılık. Ufacık bir değişiklik.

O dalgaların altında boğulmak, tahmin ettiğim bir şey değildi.

Güzel yüzerdim oysaki. Karadeniz kızıydım ben. Yazın anneanneme ziyarete Rize'ye gittiğimizde, babam ve dayım öğretmişlerdi bana o dalgalarla başa çıkmayı. Bu denli boğulduğumu görselerdi, muhtemelen yüzmeyi öğretmek için harcadıklara zamana lanet ederlerdi.

Ne kadar süre daha nefessiz kalabilirdim acaba?

Dokuz yıl, sekiz ay, on iki gün, otuz iki saniye.

Ne kadar daha dayanabilirdim kimsesizliğe?

Otuz üç saniye.

Hiç kimsem kalmadı.

Otuz dört saniye.

"Seni seviyorum."

Otuz beş saniye.

"Ben annen olmadan yaşayamam."

Otuz altı saniye.

"Bu sefer bekleme sırası sende sevgilim."

Otuz yedi saniye.

Küvetin kenarlarına tutunarak kendimi oturur hale getirdimde, omuzlarımın şiddetle inip kalkmasını umursamadan kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ellerimi artık uzun olan saçlarımdan tarak gibi geçirirken ellerim boynumda asılı kaldı. Göğüs kafesimdeki ağrı katlamaz bir hal aldığında, sonrasında ne olacağını bildiğimden zorlukla kendimi küvetten çıkarttım ve askılıktaki bornoza uzanarak hızlıca saralandım.

Göğüs kafesimdeki ağrı bir yarık oluşmuşçasına bedenime yayılırken, son gücümle aynanın yanındaki dolaptan sakinleştirici hapımı aldım ve kapağı kapatamadan olduğum yere çökerek sırtımı küvetin mermerine verdim.

Titreyen ellerime rağmen birkaç sakinleştirici hapını alarak ağzıma attım. Susuz bir şekilde içek ne kadar zor olsada kendimi zorlayarak hapları yuttum.

"Yeni bir doktora görünene kadar bu ilaç yok."

Gözyaşlarım kontrolüm dışında yanaklarımdan aşağıya süzülürken, kafamı mermere yaslayarak nefes alışverişime odaklanmaya çalıştım.

"Ben buradayım. Hep buradaydım."

Gözyaşlarıma ek olara sarsılmaya başladığımda elimdeki ilaç kutusunu yumduğumun içine aldım.

Kohren'in ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin