"Bu zamana kadar niye sakladın bizden wooyoung?"
"Bize neden söylemedin istenmeyen çocuk olduğunu? Annen ve baban için hiçbir değerinin olmadığını, neden söylemedin?"
"OOOO hayırlı olsun wooyoung. Ailenden göremediğin ilgiyi Yeosang'da mı arıyorsun? yazık sana."
Wooyoung karşısındaki gençten cevap beklerken beyninde yankılanan sesleri susturmak için iki elini başına yerleştirerek gözlerini yummuştu. Birkaç dakika o halde durduğunda San gelmişti.
"Wooyoung? Wooyoung iyi misin!? Cevap ver Wooyoung? İyi misin?"
Wooyoung başını kaldırıp San'a baktığında, gözleri yaşlarla doluydu. Hemen kollarını San'ın boynuna doladığında, San gördüğü görüntü ile şoktayken, Wooyoung hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Tamam Wooyoung, geçti. Ağlama."
Yarım saat kadar sonra wooyoung sakinleştiğinde San'dan ayrılarak bakışlarını yere çevirip öylece durmaya başladı. Anlamıyordu. Gördüğü o genci hiç bir yerde görmemişti daha önce ama beyninde yankılanan o sesler de neyin nesiydi?
"Dur bir dakika. Az önceki adam mıydı?"
Wooyoung ufak bir şaşkınlıkla başını San'a çevirdiğinde göz göze gelmişlerdi.
"Neden şaşırdın ki? Sana aklından geçenleri duyabildiğimi söylemiştim."
Wooyoung duydukları ile kahkahalar ile gülmeye başladığında San birkaç dakika ne olduğunu anlamamış, sonunda o da katılmıştı Wooyoung'a.
İkisi de bir süre deli gibi kahkaha atarak gülmüşlerdi. Onları izleyen, yeni ortaya çıkan gençten bir haber.
"Ne kadar da mutlusun Jung Wooyoung."
...
"Hemen eve gitmek zorunda mısın?"
Wooyoung gelen soru ile birkaç dakika kalakalmıştı. Beyin fırtınası yaptıktan sonra başını olumsuz anlamda sallayarak "Hayır, bir saat geç gitsem sorun olmaz." demişti. San aldığı bu cevap ile yüzünde ufak bir tebessüm oluşmuştu.
Akşam olduğunda beraber çıkmışlardı mekandan ve şimdi yan yana yolda yürüyorlardı. San'ın önceden ayarladığı yere geldiklerinde Wooyoung ortamdaki görüntüden oldukça etkilenmişti. Bir uçurumun kenarıydı, etraf yemyeşil ağaçlarla ve üzerlerindeki ışıklarla süslenmişti.
"Waoh! burası çok güzel."
"Beğenmene sevindim young-ah."
Wooyoung San'ın hitap şekliyle bakışları ona dönerken, San ile göz göze gelmişti. San birkaç adımda Wooyoung'a yaklaştığında elinden tutup bir ağacın altına oturmuştu. Wooyoung elini tutan elin sıcaklığı ile şoka girerken, San bıyık altından gülümsüyordu.
"Bu kadar şaşırma. Alış hatta bence."
Wooyoung bakışlarını San ile buluşturduğunda yüzünde ufak bir tebessüm doğmuştu. Bir süre uçurumun manzarasını izlediklerinde Wooyoung başını San'ın omzuna yaslamıştı.
"Wooyoung?"
San omzuna konan başla bakışlarını wooyoung'a çevirdiğinde, gözlerini kapalı görünce gülümsemeden edemedi.
"Ah be Wooyoung. Bu kadar kısa sürede, Sana bu denli tutulmam normal mi?"
San sağ elini wooyoung'un saçlarına koyarak okşadıktan sonra, başını ağacın gövdesine yaslayarak yummuştu gözlerini. Seonghwa'dan sonra ilk defa birinin yanında bu kadar güvende, bu kadar huzurlu ve bu kadar kendisi gibi hissediyordu. Bu hissi özlemişti, kaybetmeye niyeti de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔BULNORİYA🔥 ⇨WOOSAN⇦
Fanfiction"Paralel evrende yolculuğun, ateşle oynamaktan farksız olduğunu çok geç anladım..." WOOSAN🔥☔🔥 =)29.⁰3.21(=