3 Yıl Sonra Günümüz...
"HAYIR ANNE!! GERÇEKTEN YAPTIN MI BUNU!? YAPMIŞ OLAMAZSIN! YAPMADIM DE... YALVARIRIM YAPMADIM DE!!"
O günden sonra wooyoung inatlarına yeosang ile ilgilenirken eski okuldan akranlarından gördükleri hakaretler ve anne ve babasının iğneleyici lafları zaten canına kıyma noktasına getirmişken, yeosang'ı ve Sun mi teyze'sini evden kovacağı, hele ki kore'den göndereceği aklına bile gelmemişti.
"Yaptım. Sen de şimdi ne yapıp edip onu unutacak ve sana dediğim kızla evleneceksin."
Wooyoung sinirle ellerini saçlarından geçirdiğinde Annesi ve babası ifadesizce oğullarını izliyorlardı.
"Hayır ya hayır!! Evlenmeyeceğim ben kimseyle!"
Bu cümle üzerine bayan jung oturduğu yerden kalkarak wooyoung'a sert bir tokat atmıştı.
"Senin yüzünden itibarımız iki paralık oldu! Çevremizde...Üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Herkes seni ve onu konuşuyor wooyoung!! Biran önce kendine gel ve evlilik için hazırla kendini!"
Wooyoung bakışlarını karşısındaki kadına çevirdiğinde iki gözünden de çeşme gibi akan yaşları yeni fark etmişti bayan jung. Bir anlık ta olsa yüreğinin sızladığını hissetti. Fakat hala bu duruma sokuldukları için ilk günki kadar, oldukça sinirliydi.
Wooyoung akan göz yaşlarıyla bir annesine bir babasına bakarken, gözleri babasında takılı kaldı.
"B-baba. H-hani sen küçükken bana 'kimi seversen sev ama yeterki gerçekten sev.'demiştin ya. Şimdi ne değişti baba. Ben ya ben o küçük çocuk. Yeosang'a aşık oldum ben baba. Şimdi neden hiçbir şey demiyorsun? Gerçi doğru. Senin de annemden bir farkın yok."
Wooyoung hırsla gözünden akan yaşları silip hızlı adımlarla kapıya ilerlediğinde bayan jung "wooyoung nereye!?" diye sorduğu soruya cevap vermeden ceketini aldığı gibi evinden çıktı. Ilık hava'nın yüzüne çarpmasıyla aklına anında yeosang gelmişti. Azalan göz yaşları tekrar artarken, kalbi o kadar ağrıyordu ki. Yerinden söküp atsa anca geçecekmiş gibiydi. O kadar üzüntülü, o kadar kırgın...
"Lanet olsun ya!!"
Yolda ilerlemeye devam ederken cebinden telefonunu çıkartmış ve hemen hyung'unun numarasını çevirmişti. Birkaç kez çaldıktan sonra telefon açıldı.
"Efendim wooyoung?"
"H-hyung. Nerdesin? Sana çok ihtiyacım var."
...
"Hyung ben artık çok sıkıldım bu hayattan. Böyle yaşamaktan. Her zaman annemgilin beni kızla evlendirme baskılarından. Okuldakilerin iğneliyici laflarından herşeyden bıktım hyung. Keşke imkanım olsa geçmişe gidebilsem de düzeltsem herşeyi. Lanet duygularımı içime gömer söylemezdim. Bu halde beni boğacaklarını bilseydim lanet olsun söylemezdim."
Wooyoung'un dolmuş gözlerinden birkaç damla düştüğünde seonghwa'nın yüreği parçalanıyordu. Canında çok sevdiği kardeşi, arkadaşı, dostu olan bu gencin gördüğü muameleye yüreği razı gelemiyordu.
17 yaşında ne olacağını bilmeden açığa çıkardığı duyguları, bugün onu boğuyordu. Eşcinsel olduğu için ailesinden, akranlarından görmediği zulüm, işitmediği hakaret kalmamıştı.
"Wooyoung. Aslında bir yolu var ama..."
Wooyoung yaşlı gözlerini karşısındaki hyunguna çevirdiğinde seonghwa ile göz göze geldiler.
"Biliyorsun eşim bir icat üzerinde uğraşıyordu. Geçtiğimiz günlerde bitirdiğini ve test etmek için birisini aradığını söyledi. Paralel evrene yolculuk yaptıracak bir cihazmış."
Wooyoung duydukları karşısında ne demesi, ne hissetmesi gerektiğini bilemedi.
"Paralel evren mi?"
Tek söyleyebildiği bu olmuştu. Bu dünyada yaşamaktansa paralel evrende yaşamayı yeğlerdi. Bu dünyadaki baskılardan kurtulmanın iki yolu vardı.
Ya ölüm.
Ya da paralel evren...
"Neyse ya tamam deme-"
"Tamam hyung. Nasılsa kaybedecek hiçbir şeyim yok."
Seonghwa birkaç dakika wooyoung'u izlemişti. Gözlerinin altı mosmor, saçı başı birbirine girmiş durumdaydı. Bu haline uzun zamandır alışmışlardı ama yine de kalbi dayanmıyordu bu görüntüye.
Wooyoung için en iyisi olacaktı paralel evrene gitmesi...
...
"Emin misin wooyoung? Daha test edilmedi ve sonucunun ne olup olmayacağını bilmiyoruz."
Hongjoong ismini ütopya koyduğu icatının ilk denemesini yapacağı için mutlu olsa da wooyoung'un sağlığını koruyamamaktan endişeleniyordu. Ütopya'nın sonucunda ölüm de olabilirdi,
Yok oluş da...
"Hongjoong hyung merak etme. Bu dünyada kaybedecek hiçbir şeyim yok. Diyelim birşey oldu arkamdan üzülecek de kimsem yok. Endişelenme."
Hongjoong bakışlarını eşine çevirdiğinde seonghwa'nın dolu gözlerle wooyoung'a baktığını gördü. Onun da canının çok yandığını biliyordu. Her gece birşey yapamadığı için, elinden hiçbir şey gelmediği için harap ettiğini biliyor ve kendi gözleriyle şahit oluyordu.
"Pekala wooyoung. Ben gerekli işlemleri hallettikten sonra seni ararım."
Wooyoung'un dudaklarında ufak bir tebessüm doğduğunda hongjoong ve seonghwa da gülümsemişti.
Wooyoung bütün bu baskılardan, aşağılanmalardan kurtulacaktı ama paralel evrende onu bekleyen yaşamından bi haber mutluydu.
Uzun bir zamandır ilk defa mutluydu...
...
Umarım beğenirsiniz.
Geçen bölümü oylamayan varsa oylarsanız sevinirim öncekiler 13 iken onun 9 olması üzdü gerçekten.
Neyse yolculuğa başlıyoruz kemerlerinizi bağlayın. 😄
Seviliyorsunuz. 💕
01.04.21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔BULNORİYA🔥 ⇨WOOSAN⇦
Fanfiction"Paralel evrende yolculuğun, ateşle oynamaktan farksız olduğunu çok geç anladım..." WOOSAN🔥☔🔥 =)29.⁰3.21(=