Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın bunlar benim mood'umu yükseltiyor.
Bu bölüm geç atmam nedeni ile sınır koymuyorum sizde bu hikâyeyi arkadaşlarınız ile paylaşarak bize destek olun.
Şarkı: BTS- let go kesinlikle dinleyerek okuyun
İyi okumalar~
"Kalbin ya paramparça kırılmak ya da taş gibi katılaşmak zorunda bırakıldığı bu dünyayı terk ediyorum. " Nicolas chamfort~
Burnuma dolan küf kokusu ile burnumu kırıştırmıştım. neredeydim? Açılmamak için direnen göz kapaklarımı yarımyamalak açarak etrafıma bakmıştım. Gri olan duvarların boyaları dökülmüş yerde ki parkelerin çoğu kırılmış ve kirden asıl rengi gözükmeyecek hale gelmiş küçük bir odadaydım sol tarafımda kırık bir pencere vardı üzeri sarmaşıklar ile sarılmıştı içeriyi ay ışığı aydınlatıyordu.
"Efendim uyandı."
Sesi duymam ile sağ tarafıma dönmüştüm. Kırkını geçmiş kilolu bir adam tahta kırık kapıdan çıkarak birine seslenmişti.
Neden bu kadar uyuşuktum beynim bütün algılarını kapatmış gibiydi vücudum ise hareket etmemeye ant içmişti.Tekrardan kapı açıldığında bütün dikkatimi içeri giren genç adama vermiştim. Ay ışığında parlayan yüzü kusursuz gözüküyordu ama gözleri karanlık bir ortamda olmamıza rağmen intikam ile parlıyordu ondan korkmuştum, ne olursa olsun Jin'in beni bulmasını istiyordum.
" Bakıyorumda prenses uyanmış."
" Sen kimsin? Neden beni kaçırdın? Bunca zaman çektirdikleriniz yetmedi mi? "
İçimde tuttuğum çok şey vardı ama gücüm yoktu.
"Tich tich prenses yüzyıllar süren dostluğumuzu unuttun mu?"
Yine geçen yıllara geldikse kalsın, herkesin bahsettiği geçmişimi ya yalan olarak öğreniyorum yada asılsız cümleler duyuyorum. Ne fark eder ki? Hayatım yalan, sahtekârlık ve adi insanalar üzerine kurulmuş ve ben yıllardır ölmüş olmama rağmen yeni yeni toprağa gömülüyordum üzerime atılan her toprak darbesi ile daha derine batıyormuş gibi hissediyordum.
" Herkesin söylediği yalanlardan yoruldum ya otur doğruları konuş yada çek git hem benimle işin bittiğinde öldürmeyecek misin? Zarara girmezsin..?"
Dudağı hafif kıvrılmıştı. Her ne kadar pürüzsüz ve güzel bir yüzü olsada onun kalbi paslanmıştı.
" Doğru diyorsun prenses bu hikayenin sonunda hayatta kalan tek kişi ben olacağım ve bu film bu yüzden harika olacak ama bir şeyi unutuyorsun ben seni öldürmeyeceğim sen sevdiklerini öldürdükten sonra kendini öldüreceksin..."
Sağ elini önüme getirip avucunun içinde ki şırıngayı bana göstererek kahkaha atmıştı. Bu adam gerçekten normal değildi...
" Hastalıklı birisin ve senin dediğin şeylere inanmam saçma olmaz mı?"
Asla sevdiğim insanları öldürmezdim.
" Ben hasta biri değilim prenses siz hastasınız. "
" Tabi... Kimsin?"
" Jae won o kadar şey yaşadıktan sonra ismimi unutman beni üzdü."
Dudaklarını büzdükten sonra tekrardan iğrenç bir şekilde gülmüştü.
" İyi ki senin gibi iğrenç bir insanı hatırlamıyorum."
" Ben insan değilim ki - kahkaha atarak kendini yere atmıştı- ben imoogiyim senin gibi, life triangleda bir yılan görmüştün ya o bendim o yüzden Jin annesine yalvararak ordan seni çıkarmıştı ama korktuğu şey başına geldi ben seni burdada buldum. Kraliçe ve eren'den de birgün intikamımı alacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕷𝖎𝖋𝖊 𝕿𝖗𝖎𝖆𝖓𝖌𝖑𝖊 "𝖑𝖆𝖇𝖎𝖗𝖊𝖓𝖙" 𝐾𝑖𝑚 𝑆𝑒𝑜𝑘𝑗𝑖𝑛
Hayran Kurgu[TAMAMLANDI] Bir grup genç vardı; geçmişleri bir olan, yaraları aynı yerden kaynayıp aynı yerden sarılan bir grup genç. Onlar çoğu zaman üzgün olduklarını göstermez her şeyi şakaya vururlardı ama geçmişleri böyle değildi. Ya geçmiş kapanmamışsa? Lif...