/19/

6.6K 273 15
                                    

Günlerdir bölüm atamıyorum, sanırım istediğim gibi olmadığı için...
Bugün eski tempomuza dönerken 1K için teşekkür ederim.

-Hazer-

İnsanı çıldırtma eşiğine getiren bazı anlar vardır. O anın içinde olmak da böyle bir şeydi. Stresten soğuk terler atan Hazer'e ne zaman dönüştüğümü bilmiyorum.

Milena kayıptı.

Bir mafya olsaydım onu bulabilirdim.

Onu bulamıyordum.

"Tazminat ödemek zorundasın." dedi Meral. "Çünkü çekimlere gitmedin! Bu yaptığın sadece delilik. Artık kimse sana müsamaha göstermek istemiyor. Sorumsuz davranıyorsun, yapma bunu."

"Umurumda mı?"

"Onu ne zaman bu kadar umursamaya başladığını bilmiyorum ama seninle konuşmak istemeyen biri için yıllardır harcadığın çabayı yerle bir etmene izin veremem!"

Telefondaki ses gereğinden fazla yükselince bağırmamak için dilimi ısırdım ama kendimi tutamadım.

"Milena yok, diyorum sana! Yok işte, yok! Gidip oyun oynayamam. Tazminatsa öderiz, param mı yok? Asistanım değil misin, bunları sen yapmak zorundasın! Arkadaşım olarak karşıma geçeceksen de evdeyim, aramak yerine kapıyı çal ki bir işe yarasın!"

Meral telefonu suratıma kapattığında öfkeyle önümdeki koltuğa tekme attım. Dayanamıyordum, bu dünya bana öyle ağır geliyordu ki sanki o döndükçe ben de dönüyordum ve bayılmak üzereydim. Önümdeki içki şişesini kafama diktiğimde bile geçmeyen acım yüzünden şişeyi duvara fırlattım. Kırılmış camlar dört bir yana savrulduğunda bile acım dinmedi. Ama öfkem harlandı.

Hemen sonra kendimi koltuğa atıp telefonu elimde tutmaya devam ettim.  Sohbet sayfası açıktı ama yazdıklarıma cevap vermemişti, okundu bildirimi bile yoktu.

Babası bir şey yapmış mıydı?

Aile kavramından nefret ediyorum. Öyle nefret ediyorum ki soluğum kesiliyor. Aile olmak demek, bir bebeği yetimhaneye bırakmak olmamalıydı. Kızını esir gibi yetiştirip onu kısıtlamak olmamalıydı. Acı vermemeliydi. Dünyanın en güzel şeyi olmak varken gidip de en korkuncuna dönüşmemeliydi!

Sinirle saçlarımı çekiştirsem bile acım azalmıyordu. Milena geldiğinden beri yaptığım şeyler bir anlam ifade etmeye başladı. İşim, hayatım, arkadaşlarım falan hikaye; aldığım nefes anlam kazanmıştı. Gülerken aklıma onun resmi geliyordu. Artık uyumadan önce tavana baktığımda kabus değil de Milena'yla olan geleceğim beliriyordu zihnimde.

Ailesinin istemediği birini istemekte haklıydı ama ben babasının sevmediği bir kızı sevmiştim. Değeri yok muydu? Onun için her şeyi yakabilecek güce ne zaman eriştiğimi bilmiyordum ama...

"Ne var?" diye açtım telefonu. Avukatım arıyordu.

"Müsait misiniz Hazer Bey?"

"Değilim!" diye bağırdıktan hemen sonra telefonu yüzüne kapattım. Bu adamı asla çekemezdim şu an.

Milena aradığında telefonum meşgul çalmamalıydı.

Sakin olmalıydım ama o yokken hissettiğim iki şey vardı: Acı ve öfke.

Sohbet ekranına geri dönüp başından beri ne konuştuysak okumaya başladım. Kendime kızdım, o kadar kızdım ki... Sanırım sevmeyi bilmiyordum.

Kimse öğretmemişti.

Mutfağa gidip koca bir bardak suyu içerken gelen mesaj sesini duydum. Saat neredeyse gece 2 olmuştu. Adımlarım su bardağını tezgaha bırakmayı bile unutarak salona ilerlediğinde gördüğüm mesaj kalbimin ortasında yerini aldı.

Milena: Konum at.

Çok alkolün halüsinasyon yaşattığı anlardan birinde olmalıydık. Zira mesaj tam bir fiyaskoydu. Milena benim yanıma gelmezdi.

Milena: Sana ihtiyacım var.

Milena: Özür dilemem gerek.

Sanırım gerçekten mesaj gelmişti. Gelmiş miydi? Korkunç bir kabusun içinde olduğuma emindim ama şu an bu kabus rüyaya dönüşüyordu. Uyanmamalıydım.

Cevap veremedim. Özür dilememesi gerektiğini söyleyemedim ama bana ihtiyacı varken ona izin vermek zorundaydım. Olanları öğrenmeliydim. Derin bir nefes alırken titreyen parmaklarımla ona mevcut konumumu gönderdim. Peşinden de evin adresini yazdım belki bulamaz diye.

Milena: 24 dakikaya oradayım.

Tanrım... Geliyordu.

Hazer: Bu evden sağ çıkamayacaksın.

Milena: Zaten yaşıyor gibi değilim.

Ne olduğunu sormadım, zaten geleceğini bildiğimden dolayı görüldü attım. Dağıttığım evi gelişi güzel topladıktan sonra hızlı bir duşa girdim. Karşısına böyle kepaze halde çıkmak istemiyordum.

Özür dileyecek, dedim içimden. Sanırım endişemin yerini derin bir sakinlik almıştı keza yapacağım ilk şey kapıyı açıp ona sarılmak olacak.

O iyi.

Onu koruyabilirsin.

Sadece üzgün.

Giyindikten sonra telefonu elime aldım. Ardından kapının zili çalınca başımı oraya çevirdim. Heyecanlanmıştım. Milena bu kapının hemen arkasındaydı, beni bekliyordu. Gönlüme nasıl girdiyse içeri de öyle girecek, ona bakmama izin verecekti artık.

Bacaklarım uyuşuk olsa da kapıyı açmayı başardım. Beklediğim şey neydi bilmiyorum ama Milena tam karşımdaydı. O güzel gözlerinin içi kanlanmış, yanaklarından aşağı yaşlar boşalıyordu.

"Hazer..." dedi çatallaşan sesiyle. Ama ona konuşması için izin vermeden aramızdaki bir adımı kapatıp sarıldım. Öyle sıkı sarıldım ki bedeninin tamamını hissedebiliyordum. Kokusu baştan çıkarıcıydı, delirticiydi.

Gerçek olduğuna şu an inandım.

"Mi'lena, Mi'lena..." diye fısıldadım. Güçsüz kolları belime sarıldığında kollarımı sıkılaştırıp bir elimle saçlarına dokundum. "Şşş..." dedim usulca. Hıçkırmaya başlarken konuştu ama anlayamadım bile. Sanırım özür dilemişti, şu an yaşananların hiçbir önemi yoktu.

MAGAZİN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin